Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Aralık 2012 Cumartesi

hayı anneeee

-evet artık kıjım bana "hayı anneee" diye itiraz ediyor. bu hayır hastayken ilaç verme seanslarında başladı ilerleyerek devam ediyor. ben bu başkaldırının daha çok ergenlik dönemlerinde gerçekleşeceğini sanıyordum.  fekat biz iki buçuk yaşımızda başladık:

-kızım şunu giyelim.
-hayı anneeeee
-kızım makarna yiyelim
-hayı anneeeee
..................

tonlaması da çok tatlı tam ergenliğe henüz girmiş kız çocuğu tadında "ama hayıı anneee"
bugünleri de gördük....


bir de "gol istiyom ben anne" başladı, işte şimdi de gol istiyor. yani benim kolumu istiyor, kolumu seviyor,hatta uyurken bile kolumu okşayarak uykuya dalıyor. gün içinde de gol istiyom ben diye yanıma geliyor.

yaratıcılığının geliştiği bir dönemde ayrıca. örneğin legolardan ortası boş bir dikdörtgen yapmış babasına gösteriyor: "havhav evi yaptım ben baba" diye. evvelki gün de yukarı doğru azalan kuleye benzer bişi yapmış, "anne cam aacı yaptım ben" diye; yani çam ağacı yapmış kuzum. kreşte resim yaparlarken bejna tüm renkleri kullanıyormuş, öğretmeni hayal dünyasının oldukça zengin oluşuna delalet ettiğini söyledi bu durumun. elbette bir çocuğun gelişiminde her aşama tarifsiz güzel ancak içinde bulunduğumuz dönemin ayrı bir tadı var. karşılıklı iletişim, etkileşim bambaşka...

aşağıdaki de bejna'nın şişe kapaklarından yaptığı bebek fügürü :)))




üzülen, mutlu olan her ifadeyi anlayabiliyor, sevecen yaklaşıyor herkese, dokunarak, hissederek sevmenin kıymetini biliyor üstelik. örneğin küçük bir bebek gördüğünde şefkat gösteriyor kıskanmak yerine. gönül almayı biliyor, mesela daha bir kaç saat önce üzerini değiştirirken bilindik pamuk prenses-kötü kraliçe repliğini bana uyarladı. şöyle; "ayna ayna söle bana kim düzel bu dünnada, anne düzel" diyerek gönlümü elektriğimi aldı birtanem benim....

içerde bir sessizlik hakim, nedenini öğrenmek için koşmalıyım, görüşmek üzere......................................................


3 Aralık 2012 Pazartesi

bejna'nın sözlüğü



bu başık sürekli güncellenecek bir başlık olsun, bejna büyüyünce de hatırlayalım istiyorum!!!

bıdıdı: kırmızı
havi : mavi
hor  : mor
biyah : siyah
beya : beyaz
dununu   : turuncu
gahyehengi : kahverengi
     yişil : yeşil
   bembe  : pembe
  hağı  : sarı
yu    : su
hüt: süt
hütlaç : sütlaç
gyem: krem
migi have: miki fare
mangarna : makarna
pinana : pijama
hayu : caillou
bebep, beybi: bebek
coda : çorba
dattı : tatlı
ditdötden dattı : baklava vs.
batta : pasta
mangarnalı coda : şehriye corbası
giri : gri
beyna : bejna
pyended beyna : prenses bejna
ahdet dayı : ahmet dayı
aldı ütden : altıgen
ütden : üçgen
daye : daire
gaye : kare
ditdötden : dikdörtgen
ovaal : oval
aydede, ayannanne : ay (la luna)
ne me bidatapa : ne me quitte pas
baba, dana bide dorcaaam, bi eve ne alcaz : baba sana birşey soracağım, biz eve ne alcaz
bid nere gidiyok : biz nereye gidiyoruz





21 Kasım 2012 Çarşamba

büyüdüm büyüdüm büyüdüm

reklam cıngılı gibi bir başlık oldu ama öyledir bazan hayat çok hızlı akar reklam cıngılı tadında.
bahçeler de dar gelir hızımıza..

biz de büyüdük büyüdük büyüdük işte. bugün ilk veli toplantımız gerçekleşecek. dün veli toplantısı yapılacağı söylendiğinde, ne oluyor, hani ben daha çocuktum yeşil çiçekli bahçemizde oyunlar oynuyordum deyiverdim. hakikaten ne kadar hızlı akmıştı zaman, ben ne vakit büyümüştüm de bez bebeklerimden vazgeçmiştim, okul ne vakit bitmişti de işler güçlere gark olmuştuk? peki ben ne vakit anne oluverdim???..... hayat işte bu anlarda bir muammaya dönüşüveriyor. güzelliği de burda belki, çok da sorgulamamak lazım, tadını çıkarmalı!



akşam kreşte babacığı beklerken biraz oyalanıyorduk ki müdire hanım bejna ile sohbete başladı. şekerleme verdi, bejnacık şekerlemesini yerken psikoloğumuz da geldi ve o da sohbete katıldı. o esnada sağolsun kuzuyu fotoğrafladı. sabah da o fotoğrafları mail kutumda görünce çok mutlu oldum. burdan kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum. 



dün sabah bejna'nın yaşattığı maceradan epey yorgun düşmüştüm. yolda yine bir bejna klasiği yaşandı ve midemiz bulandı. tabi bu bulantı dışavuruldu, "hor badto (mor palto)" beyazlara bürünüverdi bir anda. neyse apar topar onu kreşe bırakıp kuru temizlemecinin yolunu tuttum, derken işe geldim, işler güçler derken akşam oldu. neyse uzatmayayım, eve geldik yemek meselemizi hallettik ve herbirimiz bir kenara düşüverdik yorgunluktan. tabi bejna için yere uzanmış bir anne yorgun olamazdı, çok çok kızı ile oyun oynamak isteyebilirdi. isteğini kırmadım yerlerde yuvarlandık bir süre. oynumuz bitti ben de istemeye istemeye sofrayı kaldırmaya yeltendim. oooofff, daha bulaşık makinesi boşalacak da bunlar içine girecek de diye karalar bağlamış vaziyette mutfağa yöneldim. önce bari makineyi boşaltayım diye işe giriştim. aaaa bir de baktım ki caaanım kızım sofrayı toplamış bile... onca şeyi tek tek mutfağa taşıyıp tezgaha koyuvermiş... masa örtüsünü de unutmamış hatta, tortop edip kucağında getirdi verdi bana..ah, büyümüş de anneye yardım da eder olmuş... o anda hissettiklerimi kelimelerle ifade etmem çok güç. büyümüş genç kız olmuş halleri canlandı gözümün önünde bir anda.

sooonraaa maç başladı. bu kez de babasının yanına uzanmış, el kol hareketleriyle babasını taklit etmeye başladı. "hadi nen", "bu dop böyye oynanma", "hadi vu dopa" nidalarıyla bir süre maç izledik, ardından şekillerle oynayıp uykuya daldık...

15 Kasım 2012 Perşembe

bejna'nın büyümüş halleri

epeydir yazamadım ama ne olursa olsun bu blog burda bitmeeeezz, kuzucuk büyüyünce birlikte yazacağız hatta.

uzun bir ara verdik yine.. sonbaharla gelen iş yoğunluğu, çekirdek aile yoğunluğu vesaire vesaire derken yazamadım. aslında içimden de gelmedi sanırım. odamdayım, pencerenin yanıbaşında masam.. ankarada sonbahar.. üstelik odam belki de ankaranın en güzel manzaralarından birine sahip.. gökyüzü masmavi, etraf günlük güneşlik, ağaçlar sarı, pembe, kırmızılara bürünmüş.. ama gene de dünya kapkaranlık, insanların içleri, ruhları, bakışları kapkaranlık... bencillik bile değil insanları bu hale getiren, düpedüz cahillik.. hem de en kötü cinsinden, eğitilmiş cinsinden bu cahillik. gazete bile okumak, sosyalleşmek gelmiyor içimden. belki de bu yüzden yazamadım. ama gene de varolma savaşında bir yerlerde durmak lazım değil mi? güzel kızımın kendi gibi güzel bir dünyada yaşamaya hakkı var, öyle değil mi?

neyse girizgah uzun oldu biraz ama lazımdı :) biraz iç dökmeye hakkımız da olsun yani!!!

kuzum artık kreşine alıştı, hatta pazartesi sendromunu bile öğretmeni ve bakıcı ablalarına olan özlemi ile aşıyor. örneğin bu pazartesi, babası arabayı ısıtmak için erken inince; kuzucum "kaldık, biz kaldık, baba ditti" diye bir ağıt tutturdu. "idda ödetdeeeen" diyordu bir taraftan da.. artık ben de alıştım ilk zamanlarki kadar tedirgin değilim, orda da mutlu olduğunu bildiğimden. sabahları koşarak sarılıveriyor öğretmenine ya da teyzelerine.

eğer o gün teyzelerden birisi bejna'ya "hımmmm!!!" dediyse, akşamına bana ispiyonluyor ilgili kişiyi :) asansöre biner binmez eliyle teyzelerden birini işaret ederek "anneee, bu teyze bana gıddı" deyiveriyor, eliyle de işaret parmağını "hımmm" dercesine sallayarak. tabi ardından yemek yemediğini de söylüyor da teyzenin neden "hımmm" dediği anlaşılıyor... bejna'nın bu tavrı, orada neler yaşadığı, neler olup bittiği, mutlu olup olmadığına dair ipuçları veriyor bana ve bu anlamda içim rahat. çünkü bahsettiği kızmalar sadece uyarı niteliğinde olup, canını sıkacak bir durum yaşamadığı açık. ama nazlı ve gurulu bebeğim, uyarılmayı  ve kınanmayı yediremiyor kendisine. evde de eğer bir eşyaya zarar verme yahut kırma ya da buna benzer bir yaramazlık yapınca, bizim uyarmamıza bozuluyor ya da uyaracağız diye gardını alıveriyor. hatta yemek saati gelince babasına sokulup "anne gıddı" deyiveriyor, yemek yedirme sırasında yaşanacakları az çok tahmin ettiğinden olsa gerek :)

yemek meselesi çok canımı sıkıyor, bebekken bile daha iştahlıydı ve ben çok mutluydum. oysa şimdi gerçekten saçlarımı yoluyorum. sabah başlıyoruz pazarlığa :) bir de üstelik ne yemek istersin diye sorduğumda iştahlı iştahlı sayıyor: "meyniiir, eddet, baaal, dudurda..." yok yemiyor, illa "biddüdü yoot" istiyor ya da "guyu eddet (kuru ekmek)". [bu kuru ekmek lafı da babası bir keresinde "hiçbir şey yemedi, bak kuru ekmek kemiriyor" dediği bir seferden kalma.] mesela bisküvi yoğurt hazırlıyorum genellikle yese de bazan o da yenmiyor. ben de o gün yedirme azmiyle onun oyununa gelip istediklerini yapıyorum, sonuç tezgahın üstü bejna hanımın yemek kolleksiyonu ile doluveriyor. üstelik verdiğim lokmayı geri püskürttüğü yetmiyormuş gibi peçete ile ağzının içini de bir güzel temizliyor ve ağzını kitliyor.. zaten beni umutsuzluğa sevkeden de bu manzara oluyor. kreşte de yemek saati gelince huysuzlanıyormuş bir tek!!

annemi daha iyi anlıyorum, ben de yemek yemeyen bir çocuktum ama köfte patatese hayır demezdim. bejna onları da sevmiyor. tamam ben de iştahsızmışım ama  annemin ağzıma dişlerimin arasından zorla soktuğu lokmaları bir şekilde yutarmışım, salatalıklar ağzımda cacık olsa da, aradan bir saat geçse de yutarmışım. benim yavrum yutmuyor, artık annem bana yemek yedirirken nasıl dualar ettiyse?:)

bejnacık kreşte resim faaliyetlerine başlamıştı epeydir, sadece zaten alışık olduğu pastel boyalarla boyama yapıyordu, şimdi yırtma yapıştırma ve parmak boyasına da başlamış. dün bir kelebeği boyamış bal parmaklarıyla. hatta hoşuna gitmiş olmalı ki, akşam onu kreşten alırken gösterdi duvara asılan eserini....

kuzucuk yemeğini yemiştir, şimdi uyumaya çalışıyordur.. kokunu nasıl da özlemişim senin...

10 Ekim 2012 Çarşamba

sonbaharla gelenler....

merhaba diyerek başlayacağım. uzun zaman geçti evet. yazamadım. yoğunluk ve yoğunlukla gelen cansıkıntısı engel oldu. hem vakit olmadı hem istek. oysa bejnacık hala hergün bizleri şaşırtmaya devam ediyor.

anneanne gideli epey oldu ama tatil sürecinde durumu tam kavrayamamışız anlaşılan :)) işler-güçler başlayınca "ammmaaaaaaaanınnn" oluverdik bir anda.   babacığın da işleri hele adli yıl açılmadan bile yoğunlaşmıştı. kreş açılasıya kadar kuzucuk da benimle işyerine geldi. buradan iş arkadaşlarıma bana uyguladıkları pozitif ayrımcılıktan ötürü teşekkürlerimi iletmek isterim. bu süreçte bana çok destek oldular; bejna ile oynadılar, ona yemek yedirdiler, onu uyuttular, yeri geldi ben birazcık nefes alayım diye gezdirdiler. kimi arkadaşlar ise iş yükümü paylaştı, üstlerim durumu tebessümle karşıladı. kuzucuğum da bana ben çalışırken bana dokunmayarak yardımcı oldu :)))

derkeeeeeeeennn kreş de açılıverdi ve 1 ekim günü başlangıcımızı yaptık. ilk gün ben de orda kaldığımız süre içerisinde ortamını paylaştım. bejna ortamı çoook sevdi ve ilk andan itibaren yüzüme bile bakmadı. hatta başka bir çocuk beni bir yakınına benzetip yanımdan ayrılmayınca benim oğlum zannedildi bir süre. o vakitler de bejna hanım oyunların tadını çıkarmakla meşguldü. sonrasında sordum ona orda kimler olduğunu o da saydı bana: "beybi, argada, doduk, abba, abi, ödetden".  ["ödetden" öğretmen oluyor bu arada.] kendinden ebat olaraqk büyük çocuklara da "abi, abla" diyor.

-ödetdenin adı ne kuzucuk?
-eiddaaa (yani tam yazılamıyor buraya "e" ile "i" arası bir sesle "esra" diyor aslında.

ikinci gün de yine kreş programına göre yanında olacaktım, ancak bejna'nın mide bulantısının sonuçlarından nasibimi aldığım için ellerimi yıkamak için dışarı çıktım. bejna ağlamayınca, bu durumu olumlu bulan öğretmenleri, içeri girmememi dışarda beklememi söylediler. ertesi gün de onu bıraktım ve dışarda bekledim, yemeğini yerken izleme olanağım da oldu. yemeğini yedi filan, bu da iyiydi. fakat bejnanın kreşin ilk yan etkilerinden biri olan grip mikrobunu alması gerçekten çok kötü oldu. o hasta olunca insanın resmen içi parça parça oluyor. üstelik ilaçlarını almamaktaki inadı budurumu daha da perçinliyor. öyle ki ilacı dakikalarca ağzında bekletip tükürüyor, hatta elini boğazına sokup kusuyor. bunlar da yetmiyor peçete ile ağzının içini temizliyor. geceleri çok ağlıyor, öyle ki susmamacasına. gerçekten insanın tüm enerjisi tükeniyor böylesi durumlarda.

bejnacık hastalanınca kreşteki yarım günlük alıştırma süreci de baştan alınacaktı. ama pazartesi saat 3'te toplantım olunca, öğretmeninden rica ettim, tam güne geçilmesini. aslında ben de kreşin yaklaşımını doğru buluyordum ve onların kademeli geçişe ilişkin programlarını bozmak istemiyordum ama hem mecburiyet hem de bejna'ya olan güvenim bu ricayı meşru laştırdı. zaten kuzucuk işyerinde de benim olmadığım ortamlarda rahatlıkla duruyordu. üstelik sosyal de bir çocuk. neden olmasın dedik ve oldu :)

bejna her sabah mutlulukla kreşine gidiyor, argadaslarını özlüyor. gerçi dün bir bugün iki... bir süre sonra mızmızlanmalar başlayabilir, ben hazırlıklıyım.

tabi şunu da ekleyeyim, kolay bir süreç değil.... daha minnacık kuzum ve hergün onu oraya bırakıyorum. bir parçamı. evet, kreşten, öğretmeni ve ortamından yana kaygım yok ama üzülmemek konusunda kendimi ikna edemiyorum. bir taraftan benden bağımsız olması geleceği ve kişiliği adına önemli bir adım. ama öte yandan ana yüreği dedikleri şey..........

yazı biraz iç karartıcı oldu galiba.... geçecek bunlar geçecek diyelim...

28 Ağustos 2012 Salı

blog da tatile mi girermiş canım!!!!

evet ben de girmeeeeeeeeez diyenlerdenim zaten.. zaten biz tatil de yapmadık ki...

tamam tamam bir aydan fazla olmuş hatta iki aya yaklaşılmış yazı yazılmayalı, fotoğraf yüklenmeyeli. işler güçler yoğunlaşmıştı son zamanlarda,  bejnacık 2 yaşını geride bırakmıştı sonra, derken anneannemiz de gitmişti bizi bırakıp... yani anlayacağınız epey hengame atlatmışız geride.  biz de tatilimizi yaptık bu arada. tamam belki abartmış olabiliriz laaaakiiiin hakketmiştik çoktan.


dediğim gibi, bejnacık 2 yaşını geride bıraktı bir kaç kutlama ile birlikte. pastadan çok mum söndürmeyi sevdi  bir de. sonra anneanne gitti, sonra biz ankarayı geride bırakıp gittik biryerlere.. önce sabaha karşı ansızın bodrum yollarına attık kendimizi. güzel geçen yolculuğun ardından "avta"ya vardık. ben yol boyunca çok az mızırdanan yavrumla gurur duydum hatta. gerçi faruk bunun için erken olduğunu söylediğinde belki de artık çok geç olmuştu. zirooo bejnaa mızırdanmanın kralını yaptı.. ama ne mızırdanma ne huysuzluk.. biz tatilden vazgeçip ankaraya dönüyorduk neyse de kuzumun ayarları düzeldi. avta yani avukatlar tatil köyü çocuklu aileler için yapılmış besbelli... güzel bir doğanın kucağında denize havuza yakın evlerde en mutlu çocuklar oluyor kuşkusuz. biz de hakkını verdik ama. sabah hayvan barınaklarını ziyaretlerimiz, çocuk kulübünde yapılan etkinlikler ardından da havuz ya da deniz sefaları bejna'yı çok mutlu etti. yüzmeyi öğrendi hatta ve hatta tek başına yüzmek için bizimle inatlaştı, hatta yanında yöresinde  istemedi bizi.. vallahi kalbimizi çok kırdı bu minik özgür bebek... suda yorulup uykusu gelince de kucağımdan başka yer istemedi, öyle ki bejna'nın izi çıktı üzerimde. ha bir de 4 yavru kediyi unutmayalım. babacık bir yavrucuğu almış süt vermiş, sarıp sarmalamış bir gece yarısı. o yavruş kedi de kardeşlerini alıp gelmiş bize, evi bilmiş evimizi, yuvası bilmiş yuvamızı bu 4 minik kedüş... öyle ki bejna'nın sevgi adı altında yaptığı işkenceler dahi hoşlarına gitmiş yavruşların. bejnacık çooook sevdi kedileri, hepp peşlerinde koştuk. eliyle yamalar yedirdi onlara. ancak  sevmeyi tam beceremediğinden kuyruklarını çekiştirmek, parmağını gözlerine sokmak gibi işlere girişti, ben kediler adına endişe ettiysem de kediler bundan çoook memnunlardı aslında. bejnacıktan zarar gelmeyeceğini, bejna'nın onları öyle sevdiğini biliyorlardı zira. neyse laf çok uzadı, zaten bu manzarayı fotoğraf da anlatır belki.  zaten avta sakinleri bejna'yı restaurantta kedi kovalayan afacan olarak tanıdı ilkin. sonra "beybi".. çünkü hep kendini "beybi" olarak tanıttı insanlara... derken adı da öğrenildi avta sakinlerince. hatta sakinler bejna havuza gelince birbirlerine çektikleri "bejna havuza geldi" şeklindeki kısa mesajlara göre havuz saatlerini düzenlediler. yanlış anlaşılmasın kızımdan kaçmak için değil, onu sevmek için...










bu arada sevgili mazı.... deniz, taş, alyansıma iyi bakın olur muuuuuu................ bir anlık dalgınlıkla alyansım, gözümün nuru, canımın adının kazındığı alyans denizin derinlerinde.... belki bir gören olur bir bulan... belki maneviyattan anlayan... olmasa da bileceğim ki tertemiz bir denizde sevgimizin sonsuzluğunun ıspatı olarak duracak canım alyansım... ben yenisini yaptırsam da bileceğim ki parmağımdakinin bir eşi uçsuz mavilerde ışıldayacak sonsuza değin...




üzüldüğüm bu olay hariç olmak üzere güzel geçen15 günün ardından yaklaşık 15 saatlik uuupuzun ve zorlu biryolculuk bizi bekliyordu. bir anda bu stresi üzerimizden atmak için alelacele güneye hem de en güneye dümeni kırıverdik. nerelerden geçtik, kaç iklimden kaç coğrafyadan derken bir sabahh ansızın geldik mersine...

en mutlu bejna oldu yine kuşkusuz.. ne çok özlemişti anneannesini.... gözleri dalıp dalıp "annenne abıkkı attaaa" diyordu hep. burdaki tatilimizin tadı başka güzeldi, yanımızda sevdiklerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız vardı. bejna onların birbirinden tatlı çocuklarıyla güzel vakit geçirdi, çok eğlendi. lakin bejna biz büyüklerle de vakit geçirmekten çok hoşlanıyordu. diğer çocukların uyku ve yemek zamanlarında bejna uyumak ve yemek yemek yerine hala aksiyon istiyordu. yaklaşık 20 gün bejnanın aksiyonları ile yorulan anne ve baba 2 güncük de kendileri tatil yapmaya çalıştı. bejna anneannesinde kalırken biz de 2 güncük izin verdik kendimize ama bu kez de hep ağlamaklı olduk kuzumuuuuuuz diye diyeeee....  bejna büyüyüp bu postu okuduğunda çok eğlencektir eminim, beni bırakırsınız haaaaa diyerek.. hadi bakalım bejnacık, sen de her çocuk gibi uyusaydın, yemek yeseydin, sürekli koşturmaca istemeseydin bunlar gelmeyecekti başına ;)




16 Temmuz 2012 Pazartesi

trampa



sıcaklardan bunalan bünyeler kendini dışarlara çimlere toprağa pikniğe salıvermişti dün itibariyle... bejnacık bir heyecan "abıkkı"larını giyip atladı pek de sevmediği otomobile. iner inmez de aktı ortamlara hemencik. bir orda bir burda asla yakalayamazsın.. ha bir de asla kendi topuyla oynatamazsın, başkalarının topları hep daha güzeldir çünkü! kendinden büyük - küçük epeyce arkadaş edinse de gözü hep en büyüklerin yani yetişkinlerin oyunlarında oldu, daha ziyade onlarla "dop" sektirmek istedi bejnacık... gerçi bir ara kendinden bir yaş büyük zeynep'in "dop"unu görünce yerde, koştu buldu zeynebi, "neynep, neyneeep" diyerek "dop" oynamak istediyse de bu kez de "neyneep" müsait olmadı..

bu esnada havada uçuşan bir adet uçurtmacık da bejna'nın gözünden kaçmadı. illa uçurtmayla birlikte göklerde süzülmek istedi. ben uçurtma meselesini bir başka vakit çözebeleceğimizi (bulunduğumuz ortamda uçurtma yoktu zira)  anlatmaya çalıştıysam da bejna bu konuda ne kadar kararlı olduğunu ilerleyen vakitlerde gösterdi bize :) biraz daha hoplayıp zıplayıp uçurtmayı unutturduğumu zannederken, bu zannedişi pekiştircek bir adet brovniden boşuna medet ummuşum. bejna brovniyi görünce pek sevinmişti oysa sebebi başkaymış.. derken, elinde brovni yeniden başladı koşmaya,,, ardından yetiştiğim sıra alış-veriş bitmiş bejna uçurtmanın ipini kapmıştı bile. benim işini bilen kızım, uçurtmanın sahibi  olan abiciğin eline brovniyi tutuşturup uçurtmanın ipini alıvermiş!!! abicik bu işten pişman uçurmanın ipini tekrar almaya çalışsa da bejna'nın cadı yüzüyle  karşıkarşıya kalıverdi. elbette abiciğin anne ve babası da bejna'nın yanında yer aldılar, zira bejna'nın uçurtmayı hakettiği kanaatindeydiler. "keki alıp yerken iyi, o haketti uçurtmayı" sözleriyle bejna'yı desteklediler.

12 Temmuz 2012 Perşembe

bejnoş :)

çok güzel bir isim olan "bejna" isminin değiştirilmeden kullanılması için kendimize bir uyarı olsun diye bu başlığı açtım. küçüklüğümden beri kısaltma isimlerle büyüyen ben kendi ismimin kısaltılarak yahut değiştirilerek kullanılmasından rahatsız olmasam da, hatta ismimi sevmediğimden olsa gerek bazı hallerini hoş karşılasam da "bejna" isminin güzelliğinden ötürü bunu yapmamaya kararlıydım.. ancak elde olmuyormuş, karşımızda minicik, sevimli, şirin bir insan görünce hemen kendiliğinden bu yola giriliyormuş...




fakaaaaat karşımızdaki afacan hernekadar iki yaşında bir bızdık da olsa kararlı bir duruş sergileyebiliyormuş.. efenim şöyle özetleyeyim; arada sırada "bejnoş" şeklinde nidalarım oluyordu bejna'ya ama dün uyardı beni. ben "bejnoş" deyince hemen yapıştırıverdi " ıı ıhh, bey-naa"  yaaaa,,, gördük mü... adlık mı ağzımızın payınııı, o bi kere "bejna (kendi deyimiyle beyna)" ona başka bir isimle hitaba gerek yok. kızım adıyla yaşasın, adıyla yaşlansın...




bir gün gelecek "j" harfini de belleyecek hem. o vakit ismini daha çok sevecek.. "j" harfi ile ilgili komik bir an da şöyle gerçekleşmişti; ben alfabenin harflarini sayıyordum tek tek o da tekrar ediyordu, "j" ye kadar sorunsuz gelmiştik, ama sıra "j"ye gelip ben "j" deyince o da birden "hı?" deyiverdi.. hı? o da nesi???? "j" kızım "j" bir gün pek seveceksin :)

aydede :)

aydedeyi çooook ama çok seviyoruz... kim sevmez gökyüzünde gecenin laciverdinde parıl parıl parlayan gümüş rengi görkemli bir o kadar da bizden biri gibi geceye hükmeden varlığı... biz de çok seviyoruz pekala... onun sözünü tutmaya çalışıyoruz her daim. biliyoruz ki o bizi sever, korur, kollar, uslu durduğumuz gecenin sabahında çikolata gönderir gecenin derinlerinden ağzımızı tatlandırmak için...




her gece yolunu gözlüyoruz aydedenin, ona el sallayıp iyigeceler dileyip uykuya dalıyoruz.. bazan da uzun uzun güzelliğini izliyoruz gecenin laciverdinde.. ama dün gece baktığımız pencerede aydede yoktu.. çok üzüldü yavrucuk... anlattım ona, sen yemek yemediğin ve hala uyumadığın için gelmedi, uyursan ve yarın güzelce yemeğini yersen gelecek dedim. saf bir anne olan ben, bejna hanımı böylelikle oyalayabileceğimi düşündüm galiba... ben bunları anlatırken bejnanın aklına bir fikir geldi hemen "aloo" dedi; yani telefon edip çağıralım demek istedi. hemen salona koştu, babacığın eline telefonunu verdi, "alo alo" demeye başladı. yani ara ve konuşalım manasında. babacık kimi arıyalım deyince de bejna gayet kendinden emin, "aydede" dedi.. elbette koptuk o an bejnaya belli etmeksizin. babası aradı aydedeyi, konuştu, bejna uyursa geleceğine bu kez kerhen de olsa ikna olan bejna uyumaya karar verdi :)

aydede biz seni çok seviyoruz bunu bil....

9 Temmuz 2012 Pazartesi

yaz güzeldir.. yaz-mak güzeldir.

yazmak lazım yazmak..... bejna büyürken, güzelleşirken, yaz güneşi ile uyanırken, rüzgarlı yaz akşamında balkon keyfini sürerken... yazmak lazım unutulmasın güzel anlar....




her akşam bejna hanım elinde çantası akşam yürüyüşleri yapıyor, balkonda şişme havuzunda havuz keyfi.... yani keyfi pek bir yerinde küçük hanımın.... ankaranın karasallığında yazın tadını en iy o çıkarıyor. sürekli hareket halinde ve varlığının gayet bilincinde. dünyanın kendi etrafında döndüğünü çok iyi biliyor. isteklerini "beybii" şeklinde dile getirse de "ben bebeğim, bunu yapmanız gerekiyor, benim bazı haklarım var gasp etmeyin" diye uyarıyor açıkça... "huu beybi, hüt beybi ninnii, mama beybi"...




kelime dağarcığı; "bi, di, ü, döt, be, alti, yedi...on, ütden, ditdötden, daye, gaye, hüyya, hu, hüt, annenne, dede, abi, abba, beybi, dütdüt, dida - saat, cice - çiçek, di - diş, di - dil, aydede, el, aya - ayak" ları biliyorsunuz zaten,  "holye - kolye, beyna - bejna, hahuk -  faruk, bin - binmek, in - inmek, alo - telefon, koku, koktu, korktu" ...... gerçi buraya yazarken unutuyormuş insan.... esasen papağan gibi sürekli tekrarda amma yazayım deyince unutuveriyor insan....




aydedeyi çooook seviyor, onun her dediğini yapıyor mesela, onun hediyelerini yiyor.... hele bir de resim yapıyor tam eğlence.... hafif kavisli bir çizgi çekiyor, dönüp bana gösteriyor "aydede", el çiz diyorum, elini koyuyor kağıda parmalkarının arasında gezdiriyor kalemini, el oluyor, ayağını koyup kalemi gezdiriyor etrfafında oluyor ayak :)

korkuyu öğrenmiş bir de; rüzgardan korkuyor, gözlerini yumuyor "korktu" diyor, şaşıyorum sen ne zaman öğrendin korkuyu yavrumm... çözemedim hala korkunun nasıl oluştuğunu. korkmasın diye onu karanlıkla ve rüzgarla barıştırıdım ama yeni korkular hasıl olursa nasıl çözeriz bilemem.

canıııııım yavrum gene özledim işte seni..... kelimelerini, düşünceni, elini, ayağını, saçını, kokunu....



bu arada resimler hep gecikmeli ekleniyor yazıya ne yapalım, herşey her zaman elimin altında olmuyor, bu aksaklığı belirteyim istedim size sevgili okuyucularım :))))

en kısa zamanda görüşmek üzere...

27 Haziran 2012 Çarşamba

bir başlık da "ovaaaal" için gelsin o vakit...



uzun zaman olmuş yazmayalıııı.... işler-güçler-sıcaklar-yeni heyecanlar diyelim sebebe...  elbett en büyük heyecan bejnanın hallerine ilişkin olan... gezer-tozar oldu küçük hanfendi... afacan hem de söz dinleyen cinsten. anneannesiyle komşu ziyaretine giderken sözler vermiş uslu durulacağına dair. istemese de içi tutmuş bu sözü, muzip bakışlarla tebessümlerle hem  evdeki karıştırılası eşyalara hem de anneannesinin gözbebeğine bakıvermiş canımın içi kızım.. ev sahibinin izniyle bir kaç eşya karıştırsa da ziyaret bitiminde toplamış dağınıklığını da öyle ayrılmış evden. a benim düzen dirlik abidesi bebem,,,, yemez miyim ben senin o düşünceni...




saza merak salmış hem de... babasından öğrenmiş "böprü (köprü)" tutturmuş bir düzen :))))




süslenmek -püslenmek gerek :) öğretilmiyormuş demek ki içten geliyormuş bazı şeyler.... aynanın karşısındayız her daim.. hatta almış eline ruju, sokmuş parmağını içine.. sonra da boyamış gül yaprağından güzel yanağını.... tabi daha komiği,, -benim eski minik el çantamı bejnaya vermiştim hem oynasın hem boyalarını içine koysun diye- bahçeye inerken giyindik kuşandık daha bir eksik aranır hanımefendi, neymiş? tattatatata ÇANTA.... taktı koluna indik aşağıya,,,, oynadık, koştuk, bisiklete bindik kolumuzda çantaaaa...




                                                  süslenmiş ama yakıştırmış öyle değil miiiii??




                                        papatyadan tacı kafada, elinde illa ya şeker ya çikolata...




                                                  kumlara vurduk kendimiziiiiii....




                                                    bazan da çok serttir kendisi




                                                              dilaaaayyyyy :)))




başlıktan çok mu kaçtık acep..... evettt ,,,, ovall.... televizyon programında "oval" şekli göstermişler. bizimkisi hemen uygulamada anneanneye ve bana bilgi verdi bisikleti üzerinde, pedallar: "ditdötdennn", oturak: "ütdennn", tekerlekler: "daayee", ön kısım: "ovaall".... aman tanrımm!!!!! yeter bu kadar geometri dedikçe bejna abarttı vallahiii..........

30 Mayıs 2012 Çarşamba

geometri bilmeyen giremez :)


                                                          ditdötdennnn...



evet daha önce de söylemiştik, yazmıştık, çizmiştik bejnanın geometri merakını.... ama meseleyi abartınca gene yazayım dedim. zira atık hayatımız ütdeeennn, gayeee, daayee, dötdenn, ditdötdennnn oldu... büyüdüğünde geometriden zayıf alırsa hocasına okutucam bu yazıları... neyse konuyu dağıtmayalım, lütfen hülyacım..  mesele bejnanın geometri sevdasıdır. bundan böyle şekilleriz bizz hay layyyy..




gördüğü en ufak üçgeni kaçırmıyor bejna hanım, kumandadaki ses işareti olan "ütden"den tutun da araba jantında yer alan minik üçgenlere kadar.. şimdi elimde gördüğü kitaba atlayıverdi "ditdötdennn" diye.. dün bizi ziyarete gelen pek kıymetli misafirlerimizi dostlarımızı da bu şekillerle karşıladık. her gördüğü şekli ismi ile tanıttı bizlere...



artık kızımla kanki olduk bu arada. bana "anne" demiyor,,,, "hüyyaa"sı oldum onun.. aynı zamanda da günah keçisi... etrafı dağıtır kim yaptı "hüyya" , yemek dökülür kim yaptı "hüyya" bu da bir dönem kişiliğini bulma aşamasında. evlat yetiştirmek büyük incelik.... en ufak ayrıntının yaratacağı olumsuz etkilerden arındırarak bir insan yaratmak... çok zor, meşakkatli, bazan kaygı verici... her an onu düşünmek, hep yanında olmak istemek, bir an ya bir gün yanında olamazsam korkusuna kapılıp kahrolmak.. ana - baba olmak böyle birşey galiba.. kaygının yanı sıra sonsuz bir mutlulukkkk....

selam olsun burdan dünyanın bütün kuzucuklarınaaaaa..........

18 Mayıs 2012 Cuma

bİrAz Da FoToĞrAf AnLaTsIn...



                                            bejna nerede ? ce eee..... çekmecedeeee!!!!!!




bir daha sakın ola banyodan beni erken çıkarmayın !!!!! size söylüyorummmm..




heeeeeyyyyyy hey heyyy. yaşamak ne güzel şeyyyy....



şeker pembesi kıvırcık bir beybiyim bennn..




pikniğe de gider, eğlenirim ben....




hey balon balon, uçur beni göklereeee...




bejna balerinaaaaa!!! ahahahhahah....



7 Mayıs 2012 Pazartesi

üüüüüçden

üüüçdeeen bundan bir hafta kadar önce "üçgen"i  keşfettik ve belki 150 kez "üüüççdeen" diye tınladı duvarlarımız bejnanın oooo güüüür sesiyle...

dayısının geçen bayramda aldığı oyuncağı kaldırmıştık, vakti geldi deyip çıkardık meydaneee. iyi ki de çıkarmışız, bejna zevkle şekilleri renklerine göre dizerken isimlerini de öğrenme fırastı bulmuş oldu. daaaye, gaaayee, üüüçdeeen olduk biz de o gün bugündür. tabi en çok "üçgen"i seslerine yakın söyleyebildiğinden onu tınladı durdu. kare-gaayeee, daire-daaayeee oluverdi..

tam bir papağan oldu bu aralar minik kızım benim... ağzımızdan her çıkanı kendi sesleri ile ifade ediyor. bu meğersem çok zevkli bir süreçmiş... geçen hafta sokağa çıkma fırsatımız çok oldu, bulandı toza toprağa.. piknikte ise "abbii" "abla" diye çocukların peşinde dolandık durduk. onu dışardan izlemek, diğer insanlarla sosyalleşmesini görmek ise farklı bir duygu.. yavaş yavaş büyüdüğünün, bireyselleştiğinin bir kanıtı gibiydi adeta.

son bir kaç gündür ise hem dişleri hem hava değişimine bağlı olarak burun akıntısı bejnacığı çok yordu.. ama gene de oyunlarından çok az taviz verdi. babacığın ona oynasın diye verdiği feyk cd'ler epey ilgisini çekti mesela. onlarla vakit geçiriyor, üzerlerine anlamsız şekiller çiziyordu. derken bir kaç çizik attığı bir tanesini elime veriverdi "di daa" diyerek. meğersem canikom saat yapmış cd'den....işte size inananılmaz keyifli bir an daha... komik anlardan bir örnek de bu sabah vitrinde görüdüğü mankenlere "abba" diye seslenmesiydi. ya da anneannesinin eline telefonu tutuşturup "annen" diyerek annemin annesini aratması... bu örnekler böyle gider, ben de kaçar...

24 Nisan 2012 Salı

melekler mi gelmiş yoksa buraya....



"melekler mi gelmiş yoksa buraya...." dükkanının kapısında birden bire bejna'yı gören yaşlı bir amcanın nidasıydı bu... öyle sevimli ve içten söylemişti ki bu sözler içime işledi adeta... evet, melek onlar... gerçek bir melek.. masumiyet, içtenlik, doğrudanlık, güleryüz, gerçeklik onlarda. güçlü algıları ve sezgileri, gerçek niyetleri, doğrudan istekleri var çocukların. bizler gibi gizlenerek yaşamıyorlar.  yaşlı amcanın sözlerini her daim hatırlamalı ve bu basit sözlerin anlamını kavramalıyız sanırım..

ve sanırım yadsımamalıyız dünyada belki milyonlarca meleğin işkenceye, haksızlıklara, sömürüye, istismara, haksız cezalara maruz kalışını... bu meleklerin kanatlarının kırık, yüreklerinin yaralı oluşunu... basit aslında, onlar gibi, o melekler gibi olabilsek bir parça yetecek.

ne diyelim, yaşlı amcanın bu sözleri tüm kulaklarda uğuldar belki bir gün...

yazının konusu olan bu sözleri duymak için dün ayaşa gitmişiz biz de.. güzel giden havaların her nedense haftasonu bozduğu bu günlerde bir pazartesi günü ayaşa gidivermiş ayaklarımız.. ilginç doğası, çiçek açmış ağaçları ve eski rum evleri ile ne de şirin bir ilçeymiş meğer. daha evvel bir duruşmam nedeniyle gitmiş ancak gezememiştim. şehirde ufak bir yürüyüş, bir yemek molası iyi geldi bize.. bejna ise güzel havanın tadını çıkardı elbet. toza toprağa bulanmadan girmedik eve.




bugünlerde bisiklet sevdasında bızdık.. sabah akşam bisikletin tepesinde, küçük meleğin rotası doğrultusunda ev turu atıp duruyoruz. bana ismimle hitap ediyor yine bu aralar "hüyya".. kelimeleri artıyor bejna'nın... "hüyya, havvu, diayyy, hu, bitti, beppe, kedi" aklıma gelenler.. tercüme etmek gerekirse "hülya, havlu, dilay (dilay abla'ya sevgiler.....), su, bitti (bildiğin bitmek), pepe, kedi bildiğin kedi.....

30 Mart 2012 Cuma

kandırıkçı bejna

sanırım ilk kez sıcağı sıcağına birşey yazıyorum. hem zaman sorunu yok hem de bejna beni öylesine şaşırttı ki belki yazmak şaşkınlığımı biraz olsun giderir diye düşündüm açıkçası...




neyse uzatmayayım, uyuduk mutlu mesut uyandık... bejnanın oyuncak çaydanlığı ile evimizdeki biricik çiçeği de (benjamin) suladıktan sonra kahvaltı faslına giriştik. bejna beni mutlu edip, çatalı gayet başarılı kullanarak peynirini yemeye anneanneye de yedirmeye başladı.




malesef  bu saadet dolu tablo pek uzun sürmedi, bejna'yı yine birşeyler dürttü ve masadan indi. bir iki de ayakta yedikten sonra geldi yanıma suratına  mühim bir ifade takınarak "kaka, kaka" demeye başladı. ben tam haydaaa şimdi bu nerden çıktı diye düşünürken bejna rolünü pek güzel oynadı. alelacele önlüğünü çıkardı çok daralmışçasına, bir taraftan da poposunu tutarak bir iki ıkındı elimden tutup beni odasına götürmeyi başardı. odasına girdik, çekmeceden bezini çıkardım hadi kızım demeye kalmadı bizimkisi bezi itti, ıııh ııııh diyerek esas meselenin "kaka" olmadığını açıklamaya çalıştı ve elbise dolabının üzerindeki oyuncağını göstermeye başladı. hatta kucağıma çıkıp oyuncağa iyice yaklaştırdı kendisini.... o oyuncak da babasının aldığı ve sonradan biraz daha büyüdüğünde oynamasına karar verdiğimiz ahşap dominoydu. onu nasıl hatırladın, o bücür boyunla o oyuncağın orda olduğunu nasıl keşfettin çocukkk!!!!! gerçi bu sorulardan önce sorgulanması gereken kaka yaptığını söyleyerek beni kandırması durumu değil mi? evet, kaka filan yapmamış, odasına götürüp ahşap dominolara ulaşmak için beni kandırmış.. evet bejna henüz 20 aylık bir yavrucak... sanıyorum isteklerimize ulaşmak için beyaz yalanlar söylemek öğrenilen birşey değil, içgüdüsel birşey. bejna henüz konuşmayı öğrenmeden beni nasıl kandırabileceğini çözdüğüne göre!!

gerçi pazar günü de buna benzer numaralar çekti bize. şöyle oldu; pazar günü değişiklik olsun uzun kış uykusundan uyanalım diye beypazarına gitmeye karar vermiştik. ama ne ki, bejna birazcık öksürüyor diye vazgeçtik. ne olur ne olmazdı. günün ilerleyen vakitlerinde öksürüğü azalmaya başladı. sevindirik olan anne de baba ile bu sevincini paylaştı. o sırada bejna da öksürüğe başladı. ben "babası bejna bugün hiç öksürmedi"dedikçe bejna öhö öhö öksürdü...

şimdi de elinde bir limonluk beni çekiştiriyor, hadi bakalım şimdi nereye çufçufluyoruz.. bay baaaaayyyy ben bejnanın peşindeyim.....

21 Mart 2012 Çarşamba

bitap

bittap bittap... diye gezer oldu beyybi. elimizde ne zaman kitap görse ya da komodinin başunda, hemen eline alıp sayfaları çevirmeye başlıyor. hem de ciddi ciddi dilini üst dudağına değdire değdire bla bla blaa sesler çıkara çıkara. ah beyybim ben de senin yokluğunda çok kitap okudum ammaaaaaa hepsinin üstünde sen varsın. benim hayat enerjim hayat enerjim, hayat ışığım...




sabah onun nefesiyle güne uyanmak büyük bir mucize elbet. gün içinde yaptıklarını izlemek, her gün yeni bir duruma şahit olmak mucizenin bitmeyeceğini gösteriyor. anneannesiyle birlikte dergilere bakarken bir anda fırlayıp onun yakın gözlüğünü getirip eline tutuşturması, bilgisayarın kablo ucunu telefonun şarj edilen yerine takmaya çalışması, anneannenin komodinin üzerindeki örtüyü alıp bir kaç kez çırptıktan sonra kendi komodinin üzerine örtmesi, bebeklerini dizip temizleme mendili ile tek tek her birinin poposunu temizlemesi bizi şaşkınlığa gark eden birkaç örnek... gün içinde bunun yüzlercesi yaşanıyor, anlar birikiyor yaş oluyor, büyümek oluyor, olgunlaşmak falan filan... bir çocuğunuz olduğunda hayatı yeniden keşfediyorum demek bu demek galiba. artık ben kendi yaşımı unuttum mesela. tüm yaşlarımı yeniden yaşıyorum mesela...




baharın bu en güzel gününde yeniden yeniden yeşermek umuduyla...

kahveci güzeli


siz bana vermeseniz de ben bir yolunu bulur yalarım o fincanı.... 
tadını beğenmeyeceğimi sandınız bir de ha!!!!
bayıldım bayıldım valla ne de güzel tadı varmış.
aceba atdi mamasının içine bundan da mı katsak ?






14 Mart 2012 Çarşamba

beyyybi :)

benim canım beybimmm, ne vakittir günlüğünü boş bırakmışım. oysa her geçen gün yeni ve büyümüş bir bejna çıkıyor karşımıza..



mesela dün ilk kez telefonla konuştuk. telefonda dünyanın en güzel sesi bana "anne" dedi. konuşma şu şekilde gerçekleşti:

-cocam : bi saniye bejnayı veriyorum
-bejna   : anne
-bejna   : beyybi
-uyya     : bejjjnaaa kuzuummm
-bejna   : anne ....  beyybi

benimle telefonda konuşurken aynı zamanda kendi fotoğrafına bakmaktaymış (kendisine "baby - beybi" diyor da kuzuu)

bu sabah da ben parmaklarını severken, başladı "bi" "ü" "dö" eskiden sadece bire kadar sayabiliyordu bütün parmakları "bi" bi" "bi" diye sayıyordu bugün de bunu öğrenmiş. daha neler neler öğrenmiş. babacık beni almaya çıkarken akalarını giyip kapıya yönelmiş ve ortalığı yıkmış ayaklarını yere vura vura sokağa çıkmak istemiş. bi geldiler bizimki kızgın kızgın etrafı süzüyor. sizii gidiiii bensiz bir şey yapmak haaa, heryerde artık ben varım gibi bakışlar atıyor...


bir süredir kakadan da haberdarız. her kaka yapışında kaka kaka diyerek bezini, mendilini, kremini toparlayıp yere yatıyor hatta bazan bezini açtığı da oluyor. gerçi her kaka kaka olmayabiliyor ama nedense çiş demek zor geliyor ona. ayrıca görsel hazıfa şaşırtıcı. poposuna sürülen merhem ile benim kendi kullandığım merhemi ayırt edebiliyor. almış eline benim merhemi kutusundan çıkarmış kendime sürmemi istiyor :)

söylediği bazı sözcükler; papaya (papatya), datdıı (tatlım), uyya (hülya), bi (bir), ü (üç), dö (dört), cici (çiçek), atdiii (attım) ... hatırlamadıklarımız da oluyor, zira kendisi de bir süre sonra unutuyor ya da başka bir forma büründürüyor. bir yediğini bir daha yemediği gibi. bazan iştahla balık yiyor hatta ayıklamama fırsat vermeden bir minik istavriti mideye indirdiği gibi, bazan hiç sallamıyor inatla "atdi maması" istiyor. "atdi maması" mı? cici bebelerin kaseye atılması ve yoğurt yahut çeşitli meyve suları ile sulandırılması suretiyle hazırlanan bir tür mama. ve sanırım benim kızım bu mamanın tarifini kendisinin yarattığını düşünüyor olabilir.

9 Şubat 2012 Perşembe

O bİr KüÇüK hAnImEfEnDi




caaanımın içi.... giderek büyüyorsun, saçların uzuyor, ellerin ayakların büyüyor, mimiklerin değişiyor... bugünleri nasıl özlemle anacağım en miniminik hallerini andığım gibi. sabah uyanınca anne-kız kendi dilimizde ettiğimiz sohbetler, gülücükler mucize gibi. sanki yorgunluğumu, halsizliğimi anlıyormuşcasına yüzüme dokunuşun, beni sevişin ömre bedel! kendi kendine konuşmaların, yorumların, bizleri süzüşün.. sabahki topuzun... peyniri yiyişin, sonra anneannenin kazağına sürüşün... mama kabını isteyişin, ardından bisküvinin yerini göstermen ve buzdolabından içine katık edilecek "mama"yı göstermen, ardından da mama kabına "attı" yaparak bisküvileri atarak birlikte mama hazırlamalarımız... sapsarı, kıvır kıvır saçlarının seni iyice masalsı bir havaya sokuşu.. duyduğun müzikle dansa başlaman, çiçek görünce burnunu uzatıp koklaman, yapraklarını okşaman.. sokağa çıkarken dolaba gidip, sevdiğin kıyafeti seçip onu giymek istemen, illa da bordo bereyi göstermen, mutlulukla gülümsemen.. "baba baaaba" diyerek babacığın peşine takılman, onun çalan telefonunu bile tanıyıp babaya telefonu göstermen, onunla en çılgın oyunları oynayabileceğinin bilincinde olman ve onun peşinde daha bir farklı koşturman... yaaa işte bejna bir küçük hanımefendi, büyüdü artık, herşeyin farkında, isteklerinin peşinde koşuyor.

6 Şubat 2012 Pazartesi

ümmee ümmeee



kuzucuk bir aylık filanken böyle "ümme ümmmeee" diye ağlıyordu, şimdi de arada bu ağlarken bu sesi çıkarıyor. bazan yalancıktan sırf bize kızdığı için ve gözyaşlarını harcamaksızın ağlıyor bazan da gerçekten.. ah bunları yazdım diye kimseler kızımı ağlak bebek sanmasın, onun ne güleç yüzlü bir bebek olduğunu dünya alem biliyor :) anne karnındayken bile gülücükler saçıyordu kuzum. dört boyutlu görüntüsünü izlerken doktorumuzla birlikte epeyce gülmüştük kuzunun bu hallerine.



kuzum işte yalancıktan kızma taklidi yapıyordu epeydir. kaşlarını çatıp annnöööö deyip ardından gülüyordu. şimdi de uyuma ve ağlama taklitleri başladı. yere atıyor kendisini, kapıyor gözü.. biz işte "aaa bejna uyumuş mu?" filan şeklinde oyununa katılınca başlıyor tebessüm etmeye.. bir de yalancıktan ağlama taklidi yapıyor. gözleri o an dolu dolu oluveriyor nasılsa, sonra kaşlar çatılıyor ve "ümme ümmeeee" diye sesler çıkarıyor, ben onu kucaklayıp "ağlama bebecik filan diyorum ardından gülüşüyoruz. aynını ben yapınca da o gelyor beni teselli ediyor sırtımı sıvazlıyor filan... yalancıktan oyunlara başladık işte kuzumla. onun en minik hallerini çok özlüyorum, her halini özlüyorum ama böyle ilteşimimiz arttıkça da annelik duygusu apayrı bir hazza dönüşüyor.



yazmaya vakit bulmuşken yazayım kuzumun karda yürümekten nasıl keyif aldığını ama en çok buzda kaymaktan hoşlandığını... yazayım hafta sonu alış-veriş merkezinde dondurma yiyen çocuğa doğru koşup elindeki dondurmayı almak isteyişini, annem ve benim elimden tutup yürürken yerlerde kaymaya çalıştığını ve tabi yerlerde süründüğünü... babasına bir uçan balon aldırıp ardından baloncudaki diğer balonlara gözünü diktiğini, balonu elinden bırakmak isteyip balon havada biz yerde birlikte gezmek isteğini, gece uyurken de balonun ipi bir elimizde öylece uykuya dalışımızı... mutfakta iş yapan anneannenin elinden tutup onu koltuğa oturtuşunu... çamaşır sepetine oturup babadan kendisini sallamasını isteyişi ve asla yetinmeyişini... mutfakta onunla ilgilenemeyince bana küsüp anneanneye sarılıp ağlayışını ve yüzüme bakmayışını....