Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Kasım 2013 Çarşamba

o zaman masal olmazdı...





bejnacığın dönem dönem favori masalları oluyor ve bir dönem sabah-akşam, gece-gündüz o masal okunuyor, varsa filmi izleniyor, varsa oyuncak-kıyafet-dergi vs. ile destekleniyor, üzerine derin sohbetler ediliyor...



henüz tam konuşamadığı dönemlerde favorisi "şıkıdım" adlı bir masaldı.... her gece yatağa girerken "dıgıdımmmm" diyor, o uzun masalı okuyor ve uyuyorduk... şıkıdım, tembel, çalışmaktan haz etmeyen, yemeyi içmeyi seven ve sürekli kral ya da zengin olmanın düşünü kuran bir adamın hikayesiydi ve resimleri filan çok eğlenceli idi. bejna da komik buluyor olmalıydı ki bu masalı çok sevmişti. o dönemlerinde prenses masallarından pek haz etmiyordu...



şimdilerde ise prensesli masallar favorimiz... bir dönem pamuk prenses ile yatıp kalktık. aslına  o masal bejna için hala özel. ama şimdiki favorisi sindirella... elbisesini, kıyafetlerini pek seviyor sindirellanın.. dün gece yine bu masalı okurken, daha başında "üvey annesi külkedisine kötü davranıyormuş." cümlesini kurmamın ardından, "niye kötü davranooo kii... ama iyi davransaydı da o zaman masal olmazdı di miiii......" demesin mi :))  canım benim hayatın kurgusunu, filmlerin, kitapların esin kaynaklarını keşfettin demek!!! hadi o vakit yeni keşiflere bir tanem, gözümün bebeği, pamuk prensesim...






(not: fotoğraf ve resim için sevgili yeşer'e teşekkürler... telif filan konuşmadık gerçi ama ;))




24 Ekim 2013 Perşembe

hiç böööyle güzel bir kıza küsüüülür mü?

yaaa bejna hanımın son çıkışı da bu cümle...

nasıl anlatsam nerden başlasam.. mesela bejna'nın daha da bir ballanıp şekerlenmesinden mi başlasam acep, bir şımarık bir duygusal bir yaramaz gidip gelmelerinden mi bilemedim...

neyse bir yerlerden başlayayım, başı mı olur ortası mı sonu mu onu da siz bilin....

işte kuzucuk büyüyor, büyüyor da iletişim, sohbet arttıkça muhabbetin de tadına doyum olmuyor... işte bayram tatili idi.. bizim leylek de hiç yere inemediğinden gene yollarda bulduk kendimizi... mersin, bingöl, diyarbakır yollarında güzel bir gezi oldu yine... diyarbakır dönüşünde uğradığımız doğa harikası birecik'i  kısacık bir yemek molasında görmüş olsam da sadece, anmadan geçmem haksızlık olur..



tatilin ilk durağı mersindi ve çok güzel geçti... bejna'nın ordan ayrılması ise çok zor oldu, uykusunda bile anneanne diye sayıkladı ve ağladı. aralarındaki bu duygusal bağ gerçekten çok etkileyici....

ardından bingöl'e doğru yola çıktık... akşam saatlerinde muhteşem doğası içinde buldum hayatımda hiç görmediğim, canım eşimin ise çocukluğunun güzel hatıralarını yaşatan bingölü... şehrin girişinde akrabalarımızca karşılandık, hısım-akraba, eş dost ve bingöl'ün tertemiz havası ile sarılıp sarmalandık... bingöl'e özgü enfes lezzetleri tattık... bejna ise gerçekten çok çok mutlu oldu... fakat, kendisinden küçük yida'ya malesef deyim yerinde ise eziyet etti.. elinden oyuncağını almalar filan... her ikisi de çok tatlı ve çok eğlenceliydi...

ardından diyarbakır'a doğru direksiyonumuzu kırdık... lice yolu üzerinden diyarbakır'a varmazdan evvel içinden geçtiğimiz coğrafya çok etkileyiciydi... bingöl çıkışında uyuyan bejna ise diyarbakır'a girer girmez uyandı ve çok şaşırdı... çok da heyecanlı idi kadim dostları delal ve dılda ile özlem gidereceği için... velhasıl orda üç çocuk öyle güzel eğlendi, öyle güzel anlaştılar ki anlatılır gibi değil.. üstelik her birinin arasındaki üç yaş farka rağmen, sabrın, tahammülün, özverinin ne olduğunu, birarada olabilmenin güzelliğini, zenginliğini gösterdiler bize... onlara bakıp durmak insanın içini ısıtıyor doğrusu...




işte onlar gene kendi aralarında oynarlarken, delalcik bejna'ya şakadan "küstüm sana" deyivermiş, bejna'nın ona cevabı ise bu yazının başlığı şeklinde olmuş... meseleye şaşıran delal bunu bana anlatınca ben de şaşakaldım, naasıııı yaaaniiii deyiverdim.... bizlerden duyduklarını yorumlayışına şaştım kaldım vallahi..

her tatilin bir ömrü var arkadaş.... bu da bitti işte... düşümüzde güzelliklerini bıraktı gittiğimiz diyarlar... bingöl doğasını, dağlarını, ovalarını, yemyeşilliğini, kıpkızıllığını; diyarbakır ise bambaşkalığını, hayatın başka türlü de yaşanılabilirliği ihtimalini, surlarını, taşlarını, evlerini, kiliselerini, türlü lezzetlerini ve kısaca  elbette ezelsiz bir
tarihi....



sanırım bu yazı bejna'dan çıktı başka yerlere aktı... olsun, aynı evrenin içindeyiz...


20 Eylül 2013 Cuma

of anne offffff....

neyse bu kez başlık bulmak zor olmadı zira bejna demir ilacı verdiğim için süt içmesine izin vermeyince bir ergen tribi ile "of anne offf..." deyiverdi...



yaaa bu aralar tam bir ergen... 3 yaş, dile kolay! iki gün önce ise beni öyle bir şaşırttı ki, benim onu zorla yatağına yatağına yatırmam karşısında hiç de uyumaya niyeti olmayan bejna; kalın bir masal kitabını elime uzatıp "bana istediğim madalı oku, buyda tiiki ile kuyt vaaadı, biyaber havuda giyoolaaadı.." yaani tilki ile kurtu oku dedi... allahım o ykitaptan havuza girmiş tilki ile kurt aramak hiç de kolay değildi. zaten bir süre sonra işin içinden çıkamadığımı gören bejna bombasını patlattı "bu da badına biyaa ooosun" deyiverdi.... yani sen beni uyutmaya çalışırsın ha, ben de başına böyle bela sararım demek istedi gülerek..... oyuna geldiğimi anladığımda zaten iş işten geçmişti...

geçen hafta ilk sinema deneyimimizi yaşadık maaile.. izlediğimiz film tabiiii ki "şirinler-2" idi. birincisini evde "didi"den izleyen bejna ikincisini de kaçırmak istemedi... ama ne bilsin yavrucak sinemanın karanlık, yüksek sesli oluşunu, üstelik konuşulmaması gereken bir yer oluşunu.... ilk yarı süperdik... kucağımda elinde patlamış mısırı ile kırk yıllık sinema izleyicisi gibiydi... hatta ara verilince tuvalete götürdüğümde acele ediyordu "didelimmm, başlarsa almazlaaar bidiiiii" diyeeee... de ikinci yarı zor oldu onun için... bu kez koltuğa kurulup elinde mısır izlemeye başlayan bejnanın kurtları başladılar onu dürtmeye.. o dürtüldükçe bizi dürttü... hadi çıkalım dediğimizde de çıkmak istemedi, ikinci yarıyı babanın kucağında kerhen izledi... gerçi uzun süren sinema seanslarına 3 yaşında bir çocuğun dayanıklılık göstermesi hiç de kolay olmasa gerek...

şimdi ise udun (uzun) kahvaltısını bitirmiş, scooby doo'ya dalmış vaziyette.... öperim seni bebeğim.


9 Eylül 2013 Pazartesi

başlık bulmak ne zor iş!!!!






        Zaman geçtikçe yazmak da zorlaşıyor... Hani klasik bir geyik vardır ya, hasta ziyaretini erteledikçe bu içinize dert olur, bir çiçekle ziyaret seramonisi hasta refakatçiliğine terfi edebilir.... E, bizde de yazılacak şeyler birikmiş, doğumgünü kutlamalarından bir aylık tatil serüvenine ve hatta yeniden kreşe başlayışa kadar uzanabilir bu yazı... bilemiyorum, belki de uzun bir yazı olur, baştan kestirmek güç.. Hele bir yazmaya başlayalım diyeceğim de bir türlü başlayamadıkça cümlelerim uzadı içinden çıkamadım yahu....

       Neyyyse zorlamayacağım, en baştan alacağım... Doğumgünü kutlamalarından alalım... Bu üç yaş doğumgünü kutlama meselesi çocuğun bilinçli bir şekilde bunu istemesi ile başlıyor. Daha bir buçuk ay öncesinden bunu talep etti.. Pasta tarifleri verdi bize; yok karpuzlu ve çilekli olacakmış, üzerinde küçük küçük ekmekler olacakmış, balerin şeklinde olacakmış bir de... Ayrıca tüm insanların gelmesini de istiyordu. Kim diyorum, "insanlar, herkes gelsin" diyordu... . Biz de kuzunun bilinci dahilinde, hatırlayacağı bir doğumgünü olması için kolları sıvadık lakinnnnn sakınan göze çöp batarmış kısmını unutmuşuz...

        Evet, doğumgünü evde yapılacak, Ankara'da olan, tatile gitmemiş olan sevgili dostlarımız çağrılacak, çeşitli yemekler yapılacak vs.... Tatil dönüşü olduğundan hemen eve bir çeki düzen verildi.. Lakin bir kapı zili, alt katımıza sızan su yüzünden banyo lavabomuzun sökülmesini haber etti. Neyse önemli değildi, cumartesiye bu sorun çoktan çözülürdü... Ben bir gün öncesinden yemeklerimi yaptım (adetim kurusun, illa herşey elimin emeği olacak pasta hariç herşeyi kendim yaptım... zeytin yağlı dolmalar, köfteler, börekler, mezeler, adı yazılı süslü, renkli kurabiyeler derken 3 günlük yemek yapıvermişim :)) Tabi ertesi gün de devam ediyorum yemek yapımına... Kurabiyelerin bir kısmını kendim süsledim, bir kısmını da dayısı ile bejnaaaa :)))  O sırada kapı çaldı postacı içinde trafik cezası olan zarfı uzattı bana... Aman, neyse dedim, işime baktım.. Bir taraftan da babacık evdeki tadilat için ustaların bulamadığı derzin peşine düşmüştü.. Neyse babacık derzi getirdi, tekrar çıktı alış-veriş ve meşhur doğumgünü pastası için... O gidince ben bir taraftan ustaların peşindeyim, çabuk olmaları için arıyorum... Ustalar geldi, lavaboyu takmak için ama matkabın çalışmasıyla granitler kırılıverdi, olmadı.... Nası yaaaani, lavabo bu gece olmayacak mı dedim, üzgün çaresiz ustalar başlarını eğdiler.. Rengim attı ama elden ne gelir.... Bir taraftan ustalar evdeyken misafirler gelmeye de başlamıştı... Neyse dedim gene eğdim başımı, yapacak birşey yok, olsun naaapalım, diğer banyo vs. idare eder gideriz dedim... Sıkmadım canımı... Sonra babacık geldi elinde dağılmış pasta ile... Özene bezene yaptırdığımız pasta, pastanenin kutu seçimindeki bir hatadan kaynaklı dağılmış.. İki katlı pastanın üst katı devrilmiş, alt kat parçalanmıştı... Neyse dedik pastaneyi aradık, sorunu anlattık hızır gibi ellerinde yeni bir pastayla geldiler ;)  Artık aksiliklere alışan biz de rahatlayıp güle oynaya sohbetlere başladık.. Hernekadar süs balonlarımız daha şişerlerken patlasa da, Bejna'nın bisikleti anlamsız bir şekilde kırılıverse de, sehpa örtüsüne şarap dökülse de biz mutluyduk... El ele gönül gönüleydik çünkü... O an dünya batsa umursamazdık... Biricik kızımızın beklediği doğumgününü kutluyorduk, dostlarımızla, sevdiklerimizle..... Bir aradaydık, gerisi teferruattı... Pasta kesilirken Serhat'ın gitarıyla verdiği mini konser, sevgili Zaynep'in Bejna'ya yaptığı kelebek makyajı, sevdiklerimizin yanımızda olması, gülücükler, tatlı sohbetler.... Demek ki neymiş,,,, dünya dertlerini kafaya takmaya gerek yokmuş, bir güler yüz, bir tatlı sohbet, birlikte söylenen şarkılar, türküler, yenen yemeğin tadı hiçbirşeyde yokmuş... Bejna'nın özendiğimiz bu gününde yaşanan ve neredeyse ardı arkası kesilmeyen aksaklıklar aslında bize sunulmuş bir kısa hayat özetiydi... Hayatta her zaman aksaklıklar, sıkıntılar olur; ama bunları aşmak hiç de zor değildir, bir şarkı bir içten gülüş herşeyi yoluna kor... Kucaklamak gerek hayatı....




          Doğumgünü meselesi bitti, ardından ağustos başı kreşin kapanmasıyla bir aylık tatil yolu gözüktü bize...  Önce anneannenin yanına gidildi, Bejna ilk uçak yolculuğunu yaptı... Çok sevdi, hatta kendisi uçak kullanmak istiyor... Ankara'ya kısa bir dönüş yapıldı bu arada Bejna'nın doğduğundan beri hiç kesilmeyen üç yıllık saçları bir seramoni ile kesildi. Önceleri kuaförü sevmeyen Bejna kendisi istediği için kuaföre götürüldü. İlk gidişimizde sıkılan, kızan Bejna meğersem kıvama gelmiş... Kuaför koltuğunda oturuşu, kendini izelemesi görülmeye değerdi.... Saçlar biraz kısaldı neticede... Kesilmiş, bir tutam ilk saç ile evimize döndük...


       Ardından İzmir, Urla, Marmaris, Selimiye Köyü ve çevre yerler, koylar, köyler, tekne gezileri ve son olarak da Kütahya-Harlek' gidildi,,,  yaz sona erdi.... Hatta Harlek'de kalmak için planladığımız bir kaç günü iptal edip dönmek zorunda kaldık havanın ani soğumasıyla... Zaten Bejna da  evimizi özlemişti...



        Eskiden havuzu daha çok seven Bejna bu tatilin sonunda bir deniz balığı oldu.. Her denize girişinde "çok iğlenceliiiiii", "aaaannne tadını çıkar" diyen Bejna'yı sudan çıkarmak zor oluyordu.. Bu yaz Bejna'nın büyümesi bizim de çok rahat ve hatta gerçek anlamda bir tatil geçirmemizi sağladı..  Sedir adasında fotoğraf çekinirken bir anda Bejna: "Anne-baba yan yana durun ben de sizi çekeyim" demez miiiii... O fotoğrafı da koyacağım buraya, yanıma almamışım... Pes dedirtti bize yaaani.. Sonra Selimiye Köyü'nde badem, kekik tezgahının başında duran teyze ile arkadaş oldu. Önce biraz çekindi ama merakına karşı gelemeyip oturuverdi teyzenin kucağına, başladı sohbete... Hatta bir ara teyze ona çikolata getirmek için evine girdiğinde tezgahın başına bizimkisi tek kalıverdi. Bejna'nın tek kalmasıyla tezgahın önünün kalabalıklaşması da bir oldu tabi ;)


                                         (buldum ekledim bejnacığın çektiği fotoğrafı işteeee:) )

       Bejna'nın neredeyse bir yetişkin gibi her duruma ayak uyduran hali bizi bazen üzse de mutlu olduğunu bilmek içimizi rahatlatıyordu... Aslında evet, her bir ayrıntıyı onun için, onun rahatı mutluluğu için planlayarak gidiyorduk tatile ama onun yaşından da beklenmeyecek bir olgunluk görmek bizi nedense şaşırttı... Bejna öye uyumluyduk  ki düğünlerine gittiğimiz arkadaşlarımız Sibel ile İhsan da tatillerini bizimle geçirdiler. Bejna hiçkimseye kendini dayatmadı, anın tadını çıkardı... Biz ona  O  bize uyum sağladı,,, herşeyden sonuna dek keyif aldı/aldık..

     Bebeğim benimmm... İşte üç yaş doğumgünü ve yaz tatilinden geriye kalanlar da bu anılar....


6 Haziran 2013 Perşembe

anne yen bana daaaaptın şimdiiii???????

günlerdir bu cümle kafamın içinde.......
         
benim kuzum biraz fazla alıngan olup, ona diyelim ki başka bir odadan seslendiğimde ses tonum yüksekse bile ağlar. sevmiyor yüksek sesi naaaaapsınnn..... ben de sevmem hem.. bazen de uyarıyorum mesela, "o oyuncağı oraya koyma!!" gene alınır "yen bana gıddınnn -sen bana kızdın" anlattım ben de "hayır ben sana kızmıyorum hem neden kızayım, uyardım sadece" anlayışlı beybim anladı ve uyarıldığı vakit sızlanmayı bıraktı.
neyse, geçen haftaydı sanırım, yemek yemiyor, mızmızlanıyor, istekleri bitmiyor, ben yorgunum vesaire... atarlıyım yani.. yemek yerken "cişim deeeeldi" dedi, tuvalete götürdüm ama yüzüm gülmüyor, atarlıyım dedim ya... benimki tuvalette otururken böyle hafif ağlamaklı bir ifadeyle "anne yen bana gıddın mı şimdi" dedi, ben "hayır tatlım neden kızayım" dedim. "peki uyardın mı beniiii" dedi, "hayır uyarmadım bebeğim." dedim. bunun üzerine nasıl tepki vereceği noktasında kararsız kalan yavrucuk "peki anne yen şimdi bana naaaaptın" dedi.......

işte o an yüreğim yandı......  çünkü ona yönelik bir durum yoktu ortada, sadece çok yorgundum, işlerim çok yoğundu, hatta evde de çalışmam söz konusuydu ve sürekli yemek vs. gibi konularda ardından koşturmak da bu yorgunluk ve strese eklenmişti...velhasıl kendi gerginliğim ona yansımıştı....

akşama kadar birbirimizi görmüyoruz, aklımız onda olsa da.... akşam trafik stresi ile eve gidiliyor, yemek vs. derken zaman ilerliyor.. üstelik iştahsız ve zorla yemek yeyince yorgunluk katlanıyor. sürekli evde bir hareket, sürekli  "anne cişim deeeeldi, baba bana yesim yap, baba ben dücükken naaapooodummmm, anne benim uykum deeelmedi, anne ben ac diiilimmmm, baba top oynaaalım.............." cümleleri...... aman sıkıldığımı, şikayetçi olduğumu sanmayın sakın...... bu hareket bu canlılık olmasa hayat daha mı güzel olurdu! HAAAYIIIR tabiiiii kiiiiii............... çocuklarsız bir hayat anlamsız bir hayat........ yorsalar bile yaşama enerjisini veren onlar....... bizlere ennn gerilerde kalan ve özlediğimiz çocukluğumuzu yeniden yaşatıyorlar. biraz daha büyüdüklerinde gençliğimizi verecekler bize yenden....hatta torunlarımızla bu döngüyü yeniden yaşayacağız..... bu döngü böyle gidecek işteee... ne mutlu bizeeee :))))

---------yazının başı pek bir dertliydi, sonu mutlu bitttiii-------------------

24 Mayıs 2013 Cuma

mayıs sonu



ne çok vakit geçmiş aradan... bu arada biz de birçok meseleyi hallettik. tek halledemediğimiz uyku meselesi.... o nasıl olacak bilmiyorum, zira uyumaya gittiğimizde ben ondan önce uyuyakalmış olabiliyorum kimi zaman... yatağa girince birden gözler iyice cinleşiyor, suratta muzip bir gülüş... "anne biyad dohbet edelim" deyiveriyor... yorgun argın anne ise umutları paramparça sohbet ede ede uyumaya ikna etmeye çabalıyor...

uyumak için rüya oyunu oynuyoruz mesela.. gözümüzü kapatıp rüyamızda görmek istediklerimizi düşünüyor ve nasıl görmek isteğimizi de belirtiyoruz.. mesela bejna aydede ve yıldızları tercih ediyor genelde.. onların bejnaya sarılıp öptüklerini görmek istiyor ve görüyor da :) keloğlan odasına geliyormuş bazan...

neyse uyku meselesi iyice uykumu getirdi.... bejnacık giderek büyüyor ve tatlanıyor... ancak alerjiler peşimizi bu ay uzun süre bırakmadı. nisan sonu mayıs başı çok zor günler geçirdik... ancak canım yavrum dirayetli idi, atak dönemimin üstesinden zor da olsa geldik.. kreşteki ablaları ve öğretmeni de destek oldular bize.

bu arada tuvalet meselesini de bitirmiş olduk, her türlü hastalık ve hengamenin içinde. belki de hayat bu kadar yoğunken giriştiğimizden, çok da zorlanmadan kapadık bez meselesini.. mevsimin de kış olmasından uzun süre cesaret edemediysem de yavaştan malzemeleri almaya başlamıştım, ancak bejna ben malzemeleri tamamlayamadan meseleye hızlı ve kararlı bir giriş yaptı. adaptörün cazibesi mi, bezin verdiği sıkıntı mı bilmem, 20 nisan cıvarı sabah altını değiştirmek için yeltendiğimde "anne aatık bed yok." dedi, ben de tamam dedim ardından tuvaleti geldi ve kendisi ışığı yakmak isteyip klozete oturdu ve ilk çişini yaptı :) kendi iradesi ile olmasından çok gururlandım ve gecenin bir vakti bir pasta ile bu iradeyi kutladık... amma velakin o ilk çişin ardını da bir türlü getiremedik, o iki gün. zaten haftasonu bitti, ben mayıs başı izin alıp yapayım derken, meseleyi erkene çektik ve diğer hafta sonu konu kapandı. hatta bezlerini hesaplayarak aldığımdan elimizde de bir sürü bez kaldı.. gece ya da sabaha karşı bile "cişim deeeldi" deyip beni uyandırıyor.. e arada ufak tefek kazalar olsa da yetiştirememekten kaynaklı, bejna olayın mantığını kavramış durumda. ki ilk haftası alış-veriş merkezinde bir an "aaa kaynım aaayooo, aa cişim deeeldi" deyivermesiyle koşup tuvalete yapmayı başardı benim kızım. fakat 2 gün önce acele acele bir yerlere yetişmeye çalışırken, arabada cişi deeeldi, bir benzinlikte durduk, orası çok koktuğu için orda yapmadı.. "buyadı pid, gokuyo, donya yapcam" dedi... çişini bile temiz yere yapmalı insan, kızım haklı bence... n'aaapalım, hemen yandaki otele girip temiz temiz yapıverdik cişimizi...

şimdicik kreşte benim onu almamı beklerken burada uzun uzun oturup yazı yazmam olmaz, gidip onu kucaklayıp sevmek zamanı................................................................


10 Nisan 2013 Çarşamba

"havi file" (mavi file) doğru büyümek....

ah yavrummm, bir an önce büyümek niyetindesin... yapmak istediğin ne çok şey var ve bunun için bir an evvek büyümen gerekiyor değil mi,,, herşeyi dilediğin gibi kendin yapmak istiyorsun.. camdan dışarı bakmak, televizyonu kendin açabilmek, dışarda bir başına özgürce koşabilmek, mavi sularda doyasıya yüzebilmek için...

üstelik büyümek denen sürecin ne denli uzun bir yol olduğunun dahi farkındasın ve bu farkındalık seni yoruyor belki bazan.... bir bardak süt içer içmez odandaki metreye koşman, ordaki en yüksek santimetre biriminde yer alan "havi fil"i kendine hedef biçmen..., odana gidip kendi kendine boyunu ölçüp hala mavi file yetişememiş olduğunu görünce umutsuzca yanıma koşup "peki ama nası büüüüceeem beeen?" diye sorman... benimse senin en küçük hallerini bile özlemle anmam, oysa ne çabuk büyüyüverdiğini düşünmem... 

çocuklar ve gençler için zaman neredeyse hiç akmazken, yaşlanmaya başladıkça zamanın hızına yetişememe kaygısının artması meselesine değinmek istemiyorum. ama bejna'nın ne denli hızlı büyüdüğünü gördükçe bu duyguya kapılmıyor değilim.. hem de kendi başıma özgürce koşabişmenim tadını dahi unutmuşken... ama işte çocuk sahibi olmanın en tarifi imkansız duygusu da bu işte... yaşamanın unuttuğumuz tadını yeniden keşfetmek. bejna'nın büyüme heyecanı ile yeniden doğuyor, çocukluk hislerime yeniden kavuşuyorum... birlikte büyümenin ve keşfetmenin zevkine yeniden varmak o işte bejna sayesinde oluyor.. ve bu duyguyu başka hiçbir mucize insana yaşatamaz...

1 Nisan 2013 Pazartesi

ben başkasıyım....


küçümen bana bir hatamı gösterdi, hem de bireylerin en rahatsız olduğu bir hususu suratıma çarptı...

evvelsi sabah kahvaltı yapıyorduk, ben de kuzeni barış'ı anlatıyorum işte. klasik bak barış da küçükken bunları şunları yiyormuş şimdi kocaman oldu diye... [yaşı ona en yakın kuzeni barış ve barışı çok sever... ] birden kuzum dedi ki: "ben bayıt diiiliim ben badkasıyım!!!!" ınınınınınınının.......... ban çok güzel bir ders vermiş oldu işte..... evet çok haklıydı.... o başkası değil, kendine özgü ve özel, hepimiz gibi.... üstelik cümlesi o kadar açık ki, "ban barış değilim bejnayım" demedi, "ben başkasıyım" dedi.... ve bu farkındalığa henüz iki buçuk yaşında sahip olması beni çok mutlu etti. bir birey ve bunun çok farkında, belki biz yetişkinlerden daha çok farkında.

geçen hafta mersinde idik, dayısı da geldi, cümbürcömaat pek güzel oldu. yaşı ve gelişimi itibariyle orda da bizleri şaşırtmaya devam etti. düdüt annennesi (küçük anneanne) baban ne iş yapıyor diye sordu, önce eliyle tamirat yapar gibi birşeyler gösterdi, sonra ama mesleği deyince avogat dedi, annem de avogat... peki dayı deyince "bangancı" dedi ve ardından bir şarkı uydurdu: "bangancı bangancı dana kimse inanmad" !!!????!?! nası yaaaani olduk... hem dayısının mesleğini biz ona öğretmemiştik, söylememiştik, hem de şarkı.. nerden biliyorsun bu şarkıyı deyince de şarkının orjinini de söyledi "yalancı yalancı..." kopardı bizi gerçekten....

babası o sıralarda küçüklğk bir fotoğrafını yolladı bize... açtım babacığın fotosunu büyütüp kuzuya gösterdim ve tepkisi "aaaa bayıt buuuu ama hacı gıvıy gıvıy" oldu, yaani babasının küçüklüğünü kuzeni barışa benzetmiş ama saçının kıvırcıklığına şaşırmıştı. sonra da babasının küçüklüğü olduğunu söyleyince biz, "ama bayıta bindooo, bana bindemoooo" diye üzüntüsünü belirttti minnoş... zaten babası gelesiye kadar annannelerine babasını anlattı durdu, "babam düdütten ayodu" (baban küçükken ağlıyordu), "babamın biyah gıvıy gıvıy haclayı vay" (babamın siyah kıvır kıvır saçları var) şeklinde habire anlattı da durdu babayı :)

işte bejna'dan haller....
bak gene özledimmm

17 Mart 2013 Pazar

anne uyan; bugün oldu!




yeni uyanma cümlemiz : "anne uyan, bügün ooduuuu".............




çadırımızın önünde hazırol...................




yaklaşmayın yanıma!!!!!!!




ben doktor bejna.

18 Şubat 2013 Pazartesi

ürkütücü........



benim bilgili yavrucağım.........

cumartesi günü odasında oynuyoruz yerlere yatmışız filan... biden kuzum perdesine takıldı, perdedeki renkli kelebek motiflerinin gösterip suratını da yalandan ekşiterek: "anne bu delebetler co üdtüdücüüüü..." dedi. ben o son kelimeyi anlamadım mı acaba diye teyit için sordum tekrar -tabi şaşkınlıkla- "neee... ürkütücü müüüü?" dedim, evet doğruymuş, kafası ile gülerek onayladı. emin olmak için nereden öğrendiğini sorduğumda "hayuuuu (caillou)" olduğunu öğrendim.

kuzummmmm birazdan sana kavuşacağımmmm,,,,, sen gene yorgun suratlı anana "anneee düüüülll" diyeceksin. ne vakit suratımda durgun, yorgun bir ifade olsa gelir yanıma, yüzümü okşar ve anne güüüül der bana cicim.... iltifatlar eder............. yani insanı acayip gaza getirir, moral verir. hatta işe giderken kolye takmamışsam "dolye dak." der, ya da spor giyinmemi ister "havi pandodon giy" der. "havi pandoton" anlamı mavi pantalon, yani kot pantolondur. yani aynı zamanda moda danışmanımdır kendisi....

şimdilik bir yazının daha sonuna geldik, bejna ile yazacağım günlere özlemle bitiriyorum.........................

12 Şubat 2013 Salı

zuzuuuuu



özlem ve küçük yaramazlıkları karşısında isteklerini yerine getirmediğim ve özellikle yemek yeme mevzuunda biraz sert olduğum zamanlar içimde bir suçluluk duygusu oluyor önüne geçemediğim. açının teli acımasın diye sırf yemedi yemedi diye kızlmazki çocuğa.... hangisi daha önemli acaba karın açlığı mı duygusal açlık mı? kursağından iki gıdım faydalı bir şey geçsin diye polemiğe gerek var mı acep?




zuzucuğum.... bil ki analık zor iş.... çelişkiler,   vicdan muhasebeleri.... saçının teli acısa için yanar ama hayatın zoruluğuna da alışsın diye bazan kendin acıtırsın o saç telini... hassas yetiştirsen hayat yoracak kaygısını taşırsın, azcık zıtlaşsan duygularını mı incittim diye için içini yer.... velhasılı yeni bir hayat yaratmak da bir o kadar çelişkili ve zor bir iş.................................

17 Ocak 2013 Perşembe

gene kandırıkçı bejna

gene kandırıldım, offffffff ne safım ben!!!!
hasta hasta işe gidemedim ama evde çalışmak zorundayım. üstelik bu daha da zor çünkü evde bejna var ve ilgi istiyor. onu kreşe götüremedim hasta olunca. meğer o da gitmek istiyormuş bugün. yarın götüreceğime söz verdim ve anlaştık. ben bilgisayar başında çalışırken bejna cephesinden huzursuz sesler gelmeye ve giderek yoğunlaşmaya başladı. sonra da çekmeceyi göstererek "gıkıştı" yani sıkıştı diye şikayetlendi. benim sorununu çözmek için yanına gitmemle hanfendinin hızla ve gülerek sandalyeme oturması ise an meselesi oldu :))) bilgisayarın başına geçmek için suni bir sorunla beni kandırmış....................... çok güldü buna bir deeeee....................

hafta sonu da kendisine sıktığım pufpufun prospektüsünü bulmuş, ordaki resmi göstererek beni uyardı:) bejna minicik olduğundan maske ile sıktığım ilacın prospektüsünde doğrudan sıkıldığı gösteriliyor. bejna hanım da gelmiş bana "öyle diiiil aaannneee, böyyle!!" diye hesap soruyor!!!????

ayrıca insanlar önce büyür büyür büyürmüş, sonra da küçük olurmuş. anneannesi büyümüş büyümüş sonra "dütüt" olmuş :)))