Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Mayıs 2011 Salı

mini minicik...

beklemediğimiz ammaa en çok istediğimiz bir anda hayatımıza giriverdi miniminicik bir mercimek tanesi. güral-harlek'te sıccacık suların altında gezinirken ve seyrederken miniminicik hanımefendileri, beyefendileri; o vakitler bir zerre olan bejna hanım da bize eşlik etmekteymiş. ah bizim de bir bebeğimiz olsa diye başlayan cümleleri duyup gülmekteymiş..

oralardan geldik, mersin'e gittik gezmeye. dağlar-taşlar-kayalardan seke seke gezerken de bejna hanım hoplar zıplarmış içerde. hem de ben, güntülü'nün hamileliğine şaşırıp, vaaay be derken, bir bebeğin henüz bana çooook uzak olduğunu düşünürken yanıbaşımdaymış kuzucuğum.

polikistik over sendromu denen şey, hamile olabileceğim fikrini benden uzak tutmuş idi. üstelik  tipik hamilelik belirtilerini yaşamadığımdan aklıma dahi gelmemiş idi. sadece inanılmaz dercede karnım ağrıyordu. ne midem bulandı, ne başım döndü, ne bayıldım, ne aşerdim... sadece karnım ağrıdı. doktora gittim. doktor a. hamile olduğumu düşünmediğini, bazı tetkikler yapacağını, buna göre durum değerlendirmesi yapacağımızı söylediğinde çok üzüldüm. ya bebeğim olmazsa.. derken üzüntü pek uzun sürmedi. ertesi gün tahliller yapıldı ve gebeliği akşama öğrenebileceğimizi söylediler. eşimle eve geldik, güzel bir kahvaltı yapıp işe gittik. merak denen şey ise, içimi kemirip durdu akşama değin.

günlerden salı, aralığın 15'i idi. bir yıl evvel günlerin pazar olduğu, takvim yaprağının 14 aralığı işaret ettiği bir vakitte hayatıma giren eşimle bir yıldönümü ertesinde bebek sahibi olacağımızı öğrenmiş olmak ise ayrı bir güzellikti. zamanın döngüsü bize bir sürpriz yapmıştı işte. hastaneyi aradığımda hemşire bana "müspet" dedi, dedim "ne o?" dedi "pozitif işte". "tamam da ne demek oluyor bu?" "bebek var..." "nassı yaaani?" "benim mi?" gülümsediğini tasavvur ettiğim bir surat... "yaani karışmış olmasın?" "ben miyim o?" "e eeevet...." "hayır hayır o ismi bi daha okuyun..." "h.ç.d." "tamam da başka ne yazıyo o kağıtta?" "telefonunuz.... ev adresiniz..." "hı, tamam bekleyin geliyorum."

şaşkınlık diz boyu... f.'yi aradım. yanına gidip söylemek için... yorgun bir ses "adliyedeyim... bekliyorum. uyap...." tamam dedim, şimdi değil demek daha sonra söyleyeceğiz. son anda kırgın bi ses "aramadın değil mi hastaneyi?" nası aramazdım ki.... ne denirdi ki.... "aradım." "eeee?" "bebek var" "nassı yaani?" (başa döndük) "evet, bebeğimiz olacak"

hastaneye gitmem, sonucu almam eve gitmem, f.'nin eve gelmesi, mutluluğun zirvesi. h:"ne hissediyorsun ? (ağlamış da susmuş insan sesi)" f:"hayatımda yaşadığım en çarpıcı şey, tarifsiz..." "peki sen?" h: ...... (duygusallık hat safhada:)) f&h: hem de gün.... h&f: güne bak...

evde bir anda patlayan coşku kasırgası, havada uçuşan planlar, sevinç, mutluluk ama en çok coşku.... vaaay be, bir bebeğimiz olacak....

gün be gün, an be an içimde büyüyen bebeğim artık bizimle işte. emeklemeye başladı, dişler ucunu gösterdi derken zaman geçiyor ve büyüyoruz hepimiz...

5 Mayıs 2011 Perşembe

bahar mı gelmiş?



bahar yeni yeni geliyor memlekete. sanki... yağmur güzel de evde kapalı kalmak kötü... "hele bi güzelleşsin havalar, bejna ile beni tutabilene aşkolsun" deyip durdum haftalardır ammaa havalar bi yandan,  bejna'yı hasta ederim korkusu bi yandan, payımıza pencereden uçan kuşlara selam etmek düştü.

bejna, epeydir kuşları izlemeyi seviyordu, ama şimdi onları yakalamak istercesine ellerini açıp kapıyor. zaten bu aralar algılar bir hayli açık vaziyette, sürünerek yaptığı şeyler ise gelecek için bize ipuçları vermekte. henüz yürümeyi bilmese de sehpadan tutunurken ayağının birini havaya kaldırıp sehpaya çıkmaya çalışmalar mı dersiniz, sehpanın bölmesine girmeye çalışmalar mı, yoksa çekmeceyi açıp karıştırmacalar mı... sehpanın ara bölmesine girmesini engellemek için soktuğumuz pufu çıkarıp içine girme denemeleri bu sabah da devam etmekteydi.

bejna belli ki hareketli bir çocuk olacak. zaten doktorumuz bunu ilk doğduğu andan itibaren söyleyip duruyordu. zira henüz 5 günlük iken beşiğinde tıngır mıngır uyumakta olan bejna, hamile iken bile beni uykularımdan eden çılgın hareketlerini yapa yapa yatay pozisyona geçmişti. gündüz bejna uyumuş, babası da onu beşiğine bildiğimiz dikey yatma pozisyonunda koymuş. 1 saate yakın bir zaman geçti, zor bela yerimden kalkıp bir de baktım ki bejna nasıl hareket halindeyse artık, beşikte yatay pozisyonda buluverdim. ah, neyse ki pek küçüktü de ayaklarını kafasını bir yere çarpmamıştı. amaaa ben bunu biliyordum. ilk hareketini hissettiğimde 16 haftalıktı ve doğana kadar o sevimli hareketlerini hep hissettim. öyle ki, gece uyuyamaz olmuştum, rüyalarımda da karnımı delip çıktığını görüyordum. belli ki yoğun faaliyetler içerisindeydi. ultrasonda da görülüyordu bu hareketleri, doktorumuz "su balerini olacak bu hanımefendi" deyip duruyordu. 7 ay cıvarı dört boyutlu görüntülerde de dilini çıkarıp, gülüp, sağ elini yumruk yapıp geziniyordu içimde. hele bir deeee annesi dondurma yemeyegörsün, ufaklık içerde en çılgın danslarını etmeye başlıyordu. vay be, zaman ne çabuk geçiyor. içimdeki minik prenses şimdi büyüdü de yaramazlıklar peşinde.



anneannesiyle süper anlaşıyor. iki kafadar gündüzleri en çılgın oyunları oynuyorlar birlikte. ki sabahları hemen ona koşuyor, beni istemediği anlar oluyor. bu biraz üzse de beni, sevgi ile büyüyor oluşu ve bu anlamda şanslı olduğumuzu bilmek eşim ve beni mutlu ediyor. canım annem, iyi ki varsın; seni çooooooook seviyoruz.

geçen akşam anneanne, bejna'yı oyalamaya çalışırken mama sandalyesinin tepsi kısmını ters çevirip bejna'yı bindirmiş düt düüüüüt yerde kaydırıyor. bu manzara pek güldürdü beni. derken detaylara meraklı bejna, tepsinin mekanik kısımları ile ilgilenmeye başladı. annem önce turuncu düğmeye basıp bıraktı, basıp bıraktı. bejna da aynısını yapmak istedi ama parmaklarının gücünün buna yetmediğini de farketti. bunun üzerine annem turuncu düğme ile bağlanıtısı olan cubuğa basıp bıraktı. hani bejna kendisi yapıyor zannedip hevesi kırılmasın diye. ama bejna bunu anladı ve düğmenin her hareketinde anneannesini kontrol etmeye başladı. cicim benim.



bu arada, ayakkabı maceramızda ayakkabı galip geldi. geçen akşam, bejna kendisini yürütmemi istedi, ve yürüyerek ayakkabılarının yanına geldik. orada yere çöküp, ayakkabının bir tanesini alıp ayağının üstüne koymaya çalıştı. e tabi nasıl giyildiğini ne bilsin bızdık, üstüne konunca oluyor zanneti işte. ayakkabının bağcığını çözünce yeniden ayağını uzattı,  giydirdim. sonra öbür tekini de giyip yürümeye devam ettik.

annelik sanırım gözlerde parıltı yaratan birşey. zira bejna denince ağzım kulaklarıma varıyor, içimde yoğunlaşan özlem duygusu da bunu pekiştirince saatlerce konuşmak istiyorum kuzum hakkında. eh, yazıların dağınıklığı da belki bu sebepledir. yazamadığım günlerin de acısını çıkarırcasına basıyorum harflerin üzerine. olsun, bu bizim günlüğümüz, ne istersek onu yazarız... her anımızı, her duygumuzu, her hareketimizi unutmamak için kayıt altına alırız.

bir de, yağmurlu, serin ama güzel ankara sabahına da selam olsun..