Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Aralık 2017 Cuma

mami

mavi umudun rengidir. öyle denir ya hep. herkes için öyle midir bilemem tabi ki ama hangimiz gökyüzüne bakıp bi an olsun içimizdeki kasvetten arınmayız ya da bir deniz kıyısında hangimiz somurtabiliriz ki... bu yüzden maviye umut demişler... zeynom da umudun rengini öğrendi: mami!

daha önceki postlardan birinde öğrendiği kelimeleri yazmıştım. heyecanla yeni kelimeler öğreniyor, bazısını unutuyor, bazısı zor geliyor, bazısını sevmiyor. ama mami'yi pek sevdi. başka zamanlarda da yeni sözcükler yeni renklerden bahsederken ben ona, o hemen bana bir mami bulup gösteriyor. ve onun bu anları, başka anları hatta zorladığı anları bile hayata ilişkin bir mami, bir umut oluyor. en canımın sıkıldığı, belki en umutsuz en mutsuz olduğum bir an; zeyno'nun bejna'ya sarılıp onu öpücüklere boğduğu, bejna'nın kardeşini eğlendirmek için oyun kurduğu bir minicik anla yok oluveriyor, tanrım bu mutluluğu hak edecek ne yaptım ben duygusuna teslim ediyor yerini. bejna'nın ışıklı gülüşü, zeyno'nun haylaz bakışları kasvet dolu, gri dünyayı yeşertiyor yeniden ve maviye boyuyor.

şimdi, bu satırları okuyanlar klasik bulacaklar bunları. ama anne - baba olanlar anlayacaklardır eminim. şu an 20 aylık olan zeynom, afacanlıkta sınırları zorluyor. eminim büyüdüğünde pek kızacak benim bunları yazmış olmama... ama kusura bakmasın valla yazmakla da kalmayıp herkeslere de anlatacağım nihahaha :) sen misin beni bezdiren sevgili kuzum. biz artık alıştık ama evimize gelenler ya da dışarda bir anımıza şahit olanlar bile şaşkınlık ve yorgunlukla izliyorlar kendisini. park, restaurant ve alış-veriş merkezleri gibi kalabalık ortamlarda iyice coşan kızım bir merhaleden sonra insanların kınayan bakışlarıyla baş başa bırakıyor beni. çünkü istediği şeyler en uç afacanlıklar. mesela ablasının minik sandalyesi elinde evin her yanını dolanıyor. sandalyeyi illa kendisi taşıyor, o minik cüssesiyle. elde sandalye dolaşmasının sebebi tırmanılacak yerler araması. bu sayede tv ünitesine tırmanıp, çeşitli edavatı vidikleyip yine konsol üzerinde ona albenili gelen incik cinciklerle oyun oynayabiliyor. evde karalanmadık duvar kalmadı diye vahlanırken karalanmadık koltuk kalmadığını da dehşetle farkettik. bu da yetmezmiş gibi sandalyenin üzerinde ayakta durmaktan sıkılıp sırtlığına çıkmak, koltukların köşe kısımlarına çıkıp ayakta dimdik durmaya çalışmak en büyük zevkleri. adrenalin adrenalin diye gezinen zeyno düşüp kendine zarar vermesin diye sandalyeyi sakladık bu kez oyuncak kutusunu boşaltıp ters çevirerek üzerine çıkmalar başladı. oyuncak  kutusu onun düt düütü aynı zamanda. faruk kutunun yan tarafını delip kordon bağlamış, bu sayede zeyno içine oturup evde düt düütü ile geziyor. tekerlekleri de olan bu kutu şu an evde en sevdiği şey. tabi bejna da bu düt düüütü pek sevdi ama o içine sığamıyor. oyuncak kutuları ve bilimum kutuların, çamaşır sepetlerinin içine girip keyif sürdüğü günleri de çoktan unutmuş. hatırlamadığı için bu zevkten mahrum kaldığını düşünüp gamlanıyor.

bejna ise bu aralar ödevleri, kitapları ve müzikle uğraşıyor. kendi kendine oyunlar kuruyor. güzel resimler ve tasarımları da unutmayalım elbette. bir de hazırcevaplığı ve esprileri ile bizi kırıp geçiriyor. bu arada faruk sayesinde izlediği güzel filmler ona büyük katkı sağlıyor. neredeyse izlenmedik film bırakmadılar. izlediği filmler arasında bağlantılar kurup yorum yapmaya başlayan bejna bazen yönetmenini bilmediği bir filmin tekniğinden hangi yönetmene ait olabileceğine dair tahminler yürütmeye de başladı. bir diğer ilgi alanı da futbol oldu bu sıralar. bilhassa galatasaray maçlarını takip etmeler, teknik direktörün değişip değişmemesi mevzusu, maçlarda yapılan hatalar da küçük hanımın ilgi alanında. bir bjk'li olarak konu beni aşıyor ve yorum yapmıyorum :)))

şimdilik bizden bu kadar, bir başka yazıda görüşmek üzere,

esen kalın....

12 Aralık 2017 Salı

günce

sevgili günlük,

seni unuttum sanma. aslında ne çok yazasım var amma hayat işte... aman bizi bu telaş yaşatsın diyeyim en sonda söyleyeceğimi en başta diyerek.

aylardan aralık hatta ortasına bile geldik... ne çabuk ne çabuk... bu ne hız be yıllar... herşey herşey çok hızlı akıyor. ama bu hal hiç de hayran bıraktırmıyor kendine. şairin dediği gibi olmuyor yani.

   «— Her şey değişip akmada,
                    bu hâl beni hayran bırakmada..»
olmuyor günümüzde artık. 


"Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!.
ne akıştır ki bu, dalgalarında
                     dağlıdır alnı en mukaddes putun
                     kızgın demir damgasıyla sukutun.
Gebedir her sukut bir yükselişe.
Ne mümkün karşı koymak
                               bu köpürmüş gelişe..
Heraklit, Heraklit!.
       akar suya kabil mi vurmak kilit?"


akıyor zaman... sadece hayran bırakan minnacık çocukların büyümeleri, hayata sunduğu sonsuz neşe ve enerjileri. Onun dışında insanoğlu durup düşünmeden ilerliyor büyük bir hızla. ama ilginç olan bu ilerleyiş içinde bir durağanlık olduğu. elimizde akıllı telefonlarla oturduğumuz yerde bir ilerleyiş içindeyiz. ama gerçekten çok sıkıcı bu durum. o yüzden telefonları elimizden bırakıp serin sularda yüzüp güneşin koynunda zamanı dondurduğumuz yaz anlarını çok özlüyorum. arada ısıtıp ısıtıp bu anları düşünüp nefes alıyorum ankara'nın kara bağrında. 

neyse çok bunaltıcı bir yazı olmasın... bejna'nın ışıklı bakışı, zeyno'nun cıvıl cıvıl sesi yeter bize... ki gerçekten de öyle oluyor akşam eve gidip onlara sarılınca arınıyorum tüm gam kasavetimden. bejna'nın öğrendiği yeni şeylere heyecanla bakışı, düşünceleri, esprileri benim hayata dair umudum. zeyno'nun öğrendiği kelimeleri tekrar edişi, taklitleri, kaşıkla kendi yemeğini yeme çabası, olup bitene karşı dikkati...

neyse bir günün özetini vereyim ben:

sabah saat 07.25 kapkaranlık bir havada uykudan saat sesi yahut zeyno'nun sesiyle uyanış. 
- 07.35 kahvaltı hazırlama, saç tarama, çanta yerleştirme.. 
- 08.15 bejna'yı okula gönderme
*** birinci etabı tamamlayan yarışmacımız ardından zeyno'yu uyutma yahut kahvaltı ettirme, uzun ve zorlu vedadan sonra işe gidiş etabına başlar. 
*** bu arada ortalık toplama çamaşır bulaşık çöp gibi minnak detaylar arada tamamlanır.
-9.30 işe gidiş
-6-7 arası eve geliş. yemeğe yumuluş demek isterdim ama ne yazık ki yemek masasında zeyno ile güreş. burası çok tehlikeli bir etap... etrafta tabak bardak çanak her an büyük bir gürültüyle kırılabilir. zaten masa üzerindeki yemeklerin hepsi masanın altına akmaktadır. yemekte güreş etabından sonra; zeyno ile annenin ve hatta babanın, bejna'nın, anneannenin yemek ve yağ olan kıyafetlerinin değiştirilmesi, mutfakta genel temizlik... bu sırada zeyno baba ile yoğun bir koşturmaya başlamıştır. artık babanın geriye kalan tüm enerjisi zeyno'nun aktiviteleri ve bejna'nın soruları ile bejna'ya film arayışına harcanır. baba enerji sarfiyatı yaparken anne kişisi de gecenin geri kalanında kullanacağı enerjiyi depo etmeye çalışır. tabi ki bu vesileyle yenilen abur cuburlar sadece minnak birer ayrıntıdan ibarettir. iki gıdım enerji toplayan anne kişisi zeyno'yu uyutmak için harekete geçer. saat 21.30 başlayan bu uyuma etabı duruma göre en erken 22.30 en geç 00.00'da tamamlanır. tabi anne mi önce uyudu zeyno mu önce uyudu bilgisi görgü tanıklarına aittir. zaten zeyno erken uyumuş olsa bile annenin kitap okumak yahut herhangibir şey yapma isteği de en ufak bir çıt sesine bağlı olarak değişmektedir. o  minik çıt sesinin çıkmasıyla özgürüm acaba ne yapsam diyen annenin kararsızlığına da bir nokta konmuş olur ve anne de bebeleriyle uykuya dalar... sonrası rüyalar rüyalar diyelim mfö'den gelsin.