Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Ocak 2017 Pazartesi

bejna ile zeyno'nun tatil rehberi :)

bilen bilir gezmeyi pek sever, hayatı kaçırmamak için gözümüzü kırpmadan her türlü engelli yola baş koyarız :) şaka bir yana, hayatı sevmekle gezmenin bir ilgisi olmalı bence. bir kıyısından girip anların, mekanların anılar biriktiririz.. bejna doğmadan önce de böyleydi biraz hızımız. zeyno doğunca ne olur diye düşünmedik de hiç, o 37 günlüktü koştuk amasra'ya, oradan çakraz'a... yemek yediğimiz otel sahibesi üşütmeyin çocuğu dese de slingin içinde zeyno oradan oraya koştu durdu önüm sıra. o uyudukça yemek yedim, kumda dolaştım, deniz havası aldım. ne güzel düşünmüştü faruk... haftalarca eve tıkılı kalmaktan bi hal olmuşum da haberim yokmuş meğer. o yüzden 2 hafta sonra gene soluğu çakraz'da aldık. dönerken yemek yediğimiz pidecide bebek çantasını unutmayaydım iyiydi gerçi :)

aslına bakarsanız normal olan hatta bence yeterince gezmediğimiz için anormal bile sayılabilecek hal bebekle gezmemek... bebeğin gelişimi açısından gezmek lazım. bu yüzden hiç bir yere gidemediysek bejna'nın tatloş arkadaşları ile neredeyse her gün havuz sefası yaptık. kuzular havuza girerken biz ebeveynler de havuz kenarında kısırımızı böreğimiz yiyerek yaza güzel bir başlangıç yaptık :)))

bir kere gezmek lohusa depresyonuna da birebir... evde kalıp uykusuzluktan şiş gözlere, şelale gibi kendi akışına kapılan saçlara ve verilemeyen doğum kilolarına bakıp sızlanmaktansa güneşin tadını çıkarıp gülmek için bahane aramak en iyi seçenek bence. hiç farketmez illa havuz deniz şart değil, biz akşamları yürüyüşe de çıktık bejna ve zeyno ile. bejna parkta oynarken ben zeyno ile gezindim amaçsız...

neyse gelelim asıl gezmelere.... dersim, mersin.... bodrum, marmaris, urla :) ayrıntıya girersem eğer harçik, marçik, ovacık, kutudere, anahita.... mersin sadece mersin... hem çok sıcaktı hem de hiç keyfim yoktu:(

bodrumda deniz, çayır, çimen, kum zeyno'nun, denizler, havuzlar, dans club salsa bejna'nın ilgi alanıydı diyelim. tatilin sonlarına doğru çok güzel bir dans gösterisi yaptı kuzucuk. biz de neşelendik.. zeyno ilk kez denize kadıkalesi'nde girmiş oldu... aldım kucağıma soktum denize... nası eğlendi anlatamam.. ayakları çırpa çırpa... dünyanın başka tatları da varmış demek dedi... ilk kez limonu ve portakalı bodrum'da tattı ve pek bayıldı. karpuz da verdik :) bebekli tatil zor olsa da ev ortamından daha rahattı bence. o zamanlar zeyno fena uyumuyordu. 4. ay aşısını gümüşlük'te oldu, bir şekilde kotardık süreci.

ordan ver elini marmaris gökçeköy... daha önce kaldığımız tatil evindeydik gene... mis gibi ormanın içinde tertemiz havayla güne uyanmak, sabah uykudan kalkıp havuza zıplamak ne güzeldi.. bejna havuzdan gece gündüz hiç çıkmadı. bense vakit buldukça... bir gün bejna'nın arkadaşı tatlı doğa ve kuzeni de geldi. o gün de çok mutlu olduk ankara'daki dostları tatil ortamında da görmüş olmak çok güzeldi. hatta kız kıza tatil yapma fikrini bile geliştirdik :) sonracıma bir gece aniden gelen saz sesiyle yeni dostlar edindik. gece vakti bejna, zeyno ve annem uyumuşken uzaktan saz sesi duyduk.. onlar ikinci şarkıya geçtiğinde biz de onların verandadaydık artık gece saat 01.00 :) sevinçle ulaş'ı böylece tanıdık ve çok mutlu olduk. saat 3 gibi zeyno uyanıncaya kadar güzel vakit geçirdik. ilerleyen günlerde de görüştük. ama tatilin her türlüsü kısa... yetmedi palamutbüküne gittik. 3 gün de oranın tadına bakıp ankara'ya döndük. tabi zeyno'nun arada gezdiği çiftlik, marmaris, çınar, hayıtbükü, akvaryum koyu daha nereler nereleri hesaba katınca yaptığı kilometre arşa değdi herhal :) bence o da çok memnundu. çünkü eve gelince 4 duvar o kadar sıkıldı ki alışana kadar huysuz kedi oldu şekercik.

tatil güzel iş vesselam.. emekli olunca turist rehberi mi olsak acep?

ah çocuklar, vah çocuklar...

ne olmuştu... bizler yeni nesil anneler özgür, mutlu çocuklar yetiştirmeye odaklanmıştık. annelerimiz gibi olmayacaktık hiç! ah keşke olsaydık, olabilseydik. onlar bizi sınırlıyordu değil mi, onlar bizi birer birey olarak görmüyordu değil mi? üstelik bizlere bakmaktan kendileri helak olmuş, doğum sonrası kiloları ile tasvip edilesi değillerdi değil mi? bizler "çocuk da yaparım kariyerde!" nesliydik... hem kariyer sahibi, hem fit bakımlı hem de muhteşem neşeli anneler olma yolunda ilerledik.

ah benim çocuğum, en mükemmel sen olacaksın. her türlü etkinliğe katılacaksın, baleden çıkıp jimnastiğe oradan yüzmeye akşam piyanoya.... ingilizceyi şakır şakır konuşacaksın. ama çocukluğunu da yaşayacaksın, çılgınlar gibi eğleneceğiz seninle, neler neler oynayacağız bi bilsen... hem iyilik meleği, hem çevreci hem bilmemneci olacaksın. arkadaşlarınla süper eğlenip paylaşmayı öğreneceksin..

işte bu eğilimler anne bloglarını doğurmuştu. tabi ki ben de çok faydalandım. bebek beslenmelerinden tutun da doktor, okul, etkinlik tavsiyeleri.. hepsi birbirinden değerli ve güzel paylaşımlardı bence. ve blogcu anneleri gerçekten tebrik ediyorum gittikleri yolu anlattıkları, yaşadıklarını paylaşma erdem ve zahmetini gerçekleştirdikleri için.. bir kere kesinlikle faydalandığım fikir aldığım çok sayıda paylaşım gördüm. benim blog dünyasına girme nedenim ise tamamen bir günlük oluşturmaktı ve bu nedenle blog adı "bejnaninguncesi" idi zeyno doğana kadar. çünkü bir deftere yazma imkanını zor buluyor ve kuzularımın "an"larını kayıt altına almak istiyordum. neyse, mesele bu değil... mesele anneliğimiz..

özeleştirimi vermek istiyorum öncelikle: bir kere evet bir evlat yetiştirmek meşakkatli iş. sorumluluğu büyük. ben ise nispeten şanslı azınlıktayım çünkü annem destek oldu, oluyor hala. o olmasaydı çok daha zordu herşey.. hakkını hiç ödeyemem bunu biliyorum. onun dışında kuşkusuz eşimle birlikte kotarmaya çalışıyoruz bu işi... geceleri üzerimizi örten şefkatli el onun eli... zeyno geceleri uyandığında benden önce kucağına alan eşim.. kendisi uyutamaz ise, zeyno ille de süt diye tutturursa ben devralıyorum. evet bu kısım tamam. peki asıl meşakkatli iş... örneğin tam gün çalışan birisi olarak eve yorgun gelip her ikisine de yetişmek, ihtiyaçlarına cevap olmak zor iş. üstelik stresli bir işiniz varsa, asıl zihnen oluşan yorgunluğa çare bulmak zorsa.. mesela istediğim gibi bir anne olamadım.. çocuk da yapıp kariyer de yapamadım. çocuk yaptım, kariyer kaldı... eğlenceli, süper enerjik de değilim. her gece bir aktivite ile onu doyurmayı başaramıyorum örneğin.. sadece bejna varken, o daha bebekken oyun, etkinlik yapıyor, geceleri kitap okuyor, saatlerce konuşuyordum. ama işte o reklam cıngıllarındaki neşeli hal her zaman olamıyordu. bir kere büyükşehir stresi, iş stresi o neşeyi alıp götürüyordu. şimdi zeyno ile oynarken bejna'nın etkinlikleri aksıyor, bejna ile eğlenirken zeyno eksik kalıyor...

özeleştirimi de verdiğime göre bir de işin gözlem kısmına gelmek istiyorum. evet iyi kalpli, yardımsever, mutlu bireyler yetiştirmeye çalışıyoruz, bunun için sürekli birşeyler okuyoruz falan filan da neden çocuklarımız tam olarak mutlu değil. neden en ufacık bir olumsuzlukta moralleri bozuluyor. neden arkadaşlarıyla hep bir arada eğlenirken illa maraz çıkıyor. neden çocuklar da biz büyüklerin yarış iklimindeymişçesine istediğini almak uğruna şiddete başvuruyor. neden tatminsizler. neden birbirlerini üzecek şeyler yapıyorlar. neden paylaşım meselesi sadece birinin yararına olacak şekilde hallediliyor. bu konuda elbette hepimiz diyeceğiz ki, ay benimki herşeyini paylaşır arkadaş canlısıdır... yok ama öyle değil... ne okulda, ne alış veriş merkezinde ne de parkta bu böyle değil.. illaki birisi diğerinin canını acıtarak dahi olsa istediğini elde edebiliyor. bizler acaba proje çocuklar yetiştirelim derken kapitalist toplum gereklerine göre mi çocuk yetiştirdik de insanlığa ait değerler ikinci planda kaldı? neden hayaller neşe içinde oynayan çocuklarla dolu reklam cıngılı misaliyken gerçekler birbirini itip kakan, can yakıcı hatta ve hatta idam isteyecek denli kindar bir ortam oluverdi...

zeyno büyürken

günlüğe galiba zeyno'nun 9 ay boyunca ne yaptığından pek az bahsettim... zeynoo 9 aylık tatlı mı tatlı inatçı mı inatçı bir hanfendi  oldu..

o bizim sabah sevincimiz... sabahları gece uyumamış olsa da hasta yorgun da olsa hep bi gülerek kalkıyor. ne bileyim 9 aylık bir bebeğin olayı budur belki... hele bazan uyanıp kendi kendine ayaklarını havaya dikip sohbet ediyor, aaa, daddaaaaa, babaaa, anneeee, hetötöö filan gibi tatlı sesler çıkarıyor, sonra kendini onaylıyor filan... okullar açıkken illa bejna oyanınca o da uyanıyordu. sensörlü gibi, bejna'nın nefesini duysun gözleri açıyor hemen. hele bejna ona birşeyler söylesin, konuşsun basıyor kahkahayı... başka neler yapıyor, el çırpıyor. en beğendiği maharetlerinden birisi bu.. el çırpıp bize gösteriyor.

kahvaltıda yumurta, avokado, ekmek ve pekmez yiyebiliyor.. zeytin de yiyor keyfi yerindeyse. turşulu parmağımı yalamayı pek seviyor. limon, portakal, mandalina yalamayı da... beni birşey yerken göründe hemen istiyor. eğer çok zararlı birşey değilse ufaltıp veriyorum çok  mutlu oluyor. örneğin patlamış mısır, fındık, fıstık.. (alerjisi yok, test yapılmıştı) o zaman tam bir minik serçe gibi oluyor işte.. ay bir de armut diye çıldırıyor... rendeleyip ağzına verene kadar bas bas bağrıyor :) sebzeleri haşlıyorum yahut fırında pişirip çatalla ezerek veriyorum, bayılıyor. oysa bejna hiçbir yaptığımı yemezdi.. hele ona ne tarifler denerdim sonra üzülerek dökerdim. belki zeyno biberon almadığı için ve süt alerjisinden dolayı kısıtlı beslenmesi gerektiğinden şimdilik fena gitmiyor. ama belli olmaz tabi ucu açık meseleler bunlar.

bejna kitap okurken o kadar mutlu dinliyor ki onu, yanına uzanıveriyor hemen sesini çıkarmadan onu dinliyor. zaten bejna ne yapsa zeyno'ya düğün bayram. oyuncakları ile oynuyor, kumandasını televizyona doğrultup tuşlarına basıyor ama ekranın neden değiştiğini bir türlü anlayamıyor :) oyuncak bebeklerle ve diğer oyuncaklarıyla oynuyor ama en sevdiği şey kağıtlar, dergiler... onları yırtmaya bayılıyor. bir de yürümek istiyor, çekmece ve dolapları gözlüyor. zaten yürüteci ile konsolun dolabını açma yöntemini sonunda buldu hepimize hayırlı uğurlu olaaa :) çekmeceyi de emekleyip açabiliyordu. bunlar da yetmiyor gibi gazetelikteki dergileri farketmiş minnak parmaklarının ucunda yükselerek eğilmek suretiyle onları almaya çalışıyor ki bu son gelişme yürüteçten soğuttu bizi..

bejna tatlı kızım uykuya direnişte son nokta idi... zeyno da peşinden emin adımlarla ilerliyor.. bejna uykusunda bile "benim uykum delmeeeedi" diye bağırırdı, zeyno da uyku vakti yatak odasına girer girmez çığlık çığlığa ağlıyor. son 3 gündür bu böyle. ne zaman yatak odasına ya da anneannesinin onu uyuttuğu çalışma odasına gece vakti adım atılsa zeyno bağıra bağıra ağlıyor. ve benim geçmiş anılarım canlanıyor valla.

ne kadar yorgun olsa da uyumama isteği baskın geliyor. Ayın 11'inde kızamık aşısı olacak idi. Fakat kızamık aşısı süt proteinleri içerdiğinden doktor gözetiminde test yapılarak açı olması gerekti. aynı tarihte B12 iğnesi de oluyor, velhasıl zorlu bir gün bizi bekliyordu. sabah iğneyi yaptırıp sağlık ocağından aşısını da alıp eve yollandık. azcık uyudu sonra yallah hastaneye. önce alerji testi yapıldı 20 dakika yatay vaziyette kucağımda durdu. durdu demiyeyim de durmaya çalıştık. sonra aşısı yapıldı ve 2 saate yakın küçük bir odada bekledik. uyutmaya çalıştım çalıştım çalıştım nafile... etrafı izlemek cazip geldi. tüm bu işler bitip arabaya binince pıt diye uyudu. peki ne kadar sürdü? yarım saat. yarım saat sonra babasının işyerinde açtı gözleri :) eve gidince de performansı aynıydı doğrusu. aman bugün pek yoruldum azcık dinleneyim demez mi insan.. demedi..

bejna'dan söz etmedik mi? ilk karnesini aldı :) "çok iyi" hep böyle olsun.. şimdi o gözlediği tatilde. ama öğretmeni 32 günlük ödev vermiş. keşke vermeseymiş...  geceleri kendi kitabını kendi okuyor artık, gözleri yorulunca ayracını kitabın arasına koyup yatıyor bir sonraki gün kaldığı yerden devam ediyor. aslında okula başlamadan okuyordu. ama okul başlayınca üstelemedi, biz de üstelemedik. geçen diyor ki öğretmen okumayı bilenleri sordu, bir arkadaşım bildiğini söyledi. ben durumu izledim ona başka etkinlik verince ben bildiğimi söylemekten vazgeçtim :)))

şimdi ikisi evde haralagürele oyun oynuyorlardır... gidip onların arasına katılmalı derhal...

9 Ocak 2017 Pazartesi

çocuk çocukken...



Çocukluk Şarkısı
Çocuk daha henüz çocukken kollarını sallayarak yürürdü.
Derenin ırmak olmasını isterdi, ırmağın sel,
bir su birikintisinin de deniz olmasını.
Çocuk henüz çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
Herşey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi.
Çocuk henüz çocukken hiçbirşey hakkında fikri yoktu.
Alışkanlıkları yoktu
Bağdaş kurup otururdu, sonra koşmaya başlardı.
Saçının bir tutamı hiç yatmazdı
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi…






Çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
Neden ben benim de sen değilim,
Neden buradayım da orda değilim.
Zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor.
Güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?
Gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım sadece dünyadan 
önceki dünyanın bir görüntüsü mü?
Gerçekten kötülük var mı?
Gerçekten kötü insanlar var mı?
Nasıl olur da ben olan ben olmadan önce var değildim ve nasıl olur da ben olan ben, bir zaman sonra ben olmayacağım…
Çocuk daha henüz çocukken ıspanağı, bezelyeyi, sütlacı ve karnabaharı ağzında geveleyip dururdu,
ama şimdi hepsini yiyor, üstelik mecburiyetten değil.
Çocuk henüz çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı.
Şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
Bütün insanlar güzel görünürdü, şimdi ise sadece bazıları.
Cenneti gözünün önüne getirebiliyordu, şimdi ise tahmin ediyor.
Hiçliği düşünmezdi, bugün ondan ürküyor.
Çocuk henüz çocukken hevesle oyun oynardı,
şimdi ise ancak yaptığı işle heyecanlanıyor.
Çocuk daha henüz çocukken elma ve ekmek yemek yeterliydi.
Bu bugün de böyle.
Dutlar ellerini doldururdu, bugün ki gibi
Taze cevizler buruşuk bir tat bırakırdı ağzında, hala bırakıyor.
Çocuk henüz çocukken bir dağın doruğuna vardığında biraz daha yükseğini arzululardı hep,
Büyük bir şehir gördüğünde daha büyüğünü isterdi, bugün de böyle bu.
Coşkuyla ağaçların dallarına tırmanırdı tepedeki kirazları toplamak için, bugün de böyle bu.
Kızarırdı yüzü yabancıların gözü üstündeyken, bugün de bu değişmedi.
Sabırsızca ilk düşen karı beklerdi,
bugün de yaptığı gibi.
Çocuk daha henüz çocukken
zıpkın gibi bir çomak fırlattı ağaca
bugün hala titrer çomak o ağaçta.
Peter Handke

4 Ocak 2017 Çarşamba

bir telaş pür neşe

kuzum gece gece uyku girmez mi hiç gözüne?

girmez tabi, oyundur tüm derdim, bir de bitmek tükenmek bilmeyen merakım...
gündüz merak, gece ayrı merak.
ablamla kıkırdayıp durmak koca yatakta ne keyif..
annem masal anlatırken hem dinlerim hem düşünürüm etrafta dönen şeyleri.. bundandır dikkatimin hemen dağılması...
kafam gözüm durmaz tek bir yerde, oradan oraya kayar bakışlarım. her baktığım şeyde bir neşe ararım, gülmek için bir sebep...
bazan ablam benden önce uyur... ah derim neden, az daha uyanık kalsaydın annem beni de zorlamazdı uyumaya.. gözlerim acısa da uykusuzluktan inat eder uyumaz, sabaha kadar oynardık. yoksa hayat kaçıyor. ne gerek var uyumaya... uyumaya mı geldik :) dışarda hayat var. ay var, yıldızlar var gecede, hem de ne güzel hayaller....
bazan ben ablamdan önce yenik düşerim uykuya. ama usul usul dinlerim annemle sohbetlerini.
en çok kulağıma çalınan ablamın anne ben uykuyu sevmiyorum neden gece uyumak zorundayız dediği olur... içimden kıkır kıkır gülerim. ama çaktırmam anneme... yoksa bilirim cıngar çıkar ve sonunda illa ki biz uyuruz... hahah ne gam! ben alırım intikamımı :) saat başı ıngaaa dersem olur da biter... annem uyanır, ben uyanırım. iyi günündeyse beni uyumaya da çok zorlamaz, usul usul sever, masal gibi ninni söyler..


ne bu telaş minik serçem der... merak etme büyüyeceksin, göreceksin dünyayı. merakın hep sürecek lakin... ama dur bi sakiiin der. ne bu telaş! sonra gene de anlar beni, gülümser ve beni izler.. neşeme ve telaşıma ortak olur bir anda. bir anda koca kadın oyun oynamak ister benle... yere yatar benim gibi... ayaklarını sürüp yere benim gibi keyif alır birlikte yarışa gireriz... ben neye güldüğümü bilmem o an... ayaklarımı sürünce aldığım keyif mi yoksa annemi o halde oyun oynarken görmek mi... olsun kimin umurunda... bir anda pür telaş pür neşeye dönüyor ya!