Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Eylül 2011 Çarşamba

nasıl anlatsam, nerden başlasam...






uzun zamandır günlüğe yazmayınca, nereden başlayıp nasıl anlatacağım sorunsalı çıktı karşımıza... eh n'aapalım aklımıza geldiğince anlatacağız bejna hanımın 1 yaş sonrası yaşantısını. efenim, öncelikle doğumgünümüzü anlatalım. dayımız taaa pınarbaşı'ndan kalkıp geldi, dedemiz, babannemiz, selçuk amcamız, ingemiz (bejna yengesi nebahat abla'ya "innge" diyor da:)), barış abimiz, esra teyzemiz ve ufuk amcamız bejnacığın bu ilk doğumgününde bize eşlik ettiler. kendilerine buradan tekrar teşekkür ediyoruz :) benim tüm gerginliğime rağmen güzel bir gece oldu. bejnacık süslendi, püslendi hem de kendi isteğiyle. ona aldığım saç bandını almış eline kafasına koyup duruyor. annem hemencik bandı saçına takınca bizimki bir mutlu oldu, bir mutlu oldu. dayısının aldığı bileziği  takmış kolunu da havaya kaldırmış geziniyor, aynaya bakıp kendini seviyor filan. inanılmaz komik sahneler birbiri ardına akıp gidiyor işte. ben de akan sahnelerin peşinde toplayabildiklerimi bu günlüğe atıyorum.




doğum gününün akabinde 1 yaş aşısı için sağlık ocağına gittik. biz içeri girer girmez hemşire teyzeler hep bir ağızdan "aaa bejna gelmiş" diyerek kızımı kucaklarına alıverdiler. eeee, bejnanın canına minnet, mutluluktan dört köşe :) aradan o kadar zaman geçmesine rağmen kızımı unutmamış olmalarının da altını çizmek isterim elbet :)

derken günler günler geçti, annem gitti ben kızımla başbaşa kaldım evde... iyice bağlandık birbirimize, ilk doğduğu günlerdeki yapışık ikiz modumuza dönüverdik gene. e bu arada evlilik yıldönümümüzü de kutladık üçümüz :) canım kocacığım; iyi ki varsın... seni ve kuzucuğumu çok seviyorum ve hep beraber daha nice senelere diyorum.




tatil tatil diye sayıkladığımız gün gelip çattı, yağmurlu bir ankara gecesinde düşüverdik yola.. yolculuk güzel geçti, burdurda sabah mis gibi kahvaltımızı yapıp kalkan-patara prince otele vardık. bejna'nın otel odasına girdiği anki sevinci ise görülmeye değerdi. kendisi için hazırlanan bebek yatağının içinde işaret parmağıyla etrafı gösterip bize sürekli birşeyler  anlatmaya çalışıyordu "imme ime" diye.  kuzuk anlamıştı eğlenceli birşeyler olacağını. derken hazırlanıp havuzumuza indik, ama bejna'yı tutmak ne mümkün. mayo-bezini zor taktık, durmuyordu suya atlamak istiyordu bir an evvel. havuzdaki mutluluğunu siz düşünün artık. çocuk havuzundaki en minik insan benim kızımdı, dolayısıyla ilgi odağıydı. bu durum da bejna için artı bir sevinç kaynağı idi.




çocuk havuzunda bir başka çocuğun elinde gördüğü toplar için bağırıp ağlayan bejan'yı gören 3 yaşındaki dünya tatlısı berk yanıma gelerek bejanın ağlamasına dayanamyıp o çocuğun elinden topları kaptığı gibi bejna'ya getirdi. bir süre sonra bejna ve topların sahibi çocuk arasında mekik dokumaya başlayan berkciğin sırf bejna ağlamasın diye verdiği bu çabayı unutmak ne mümkün :)




yine bir akşam, henüz 22 aylık rüzgarın kendi kendine gitar çalmasıyla bejnanın coşması bir oldu. kuzucuklar el ele tutuşup "nan nan nan nan nannn" diye dans etmeye başladılar. bejnanın neşesine diyecek yoktu.  epey de bir izleyicisi oldu bu minik dans gösterisinin.

bejnanın yemek yemediğini gören 6 yaşındaki selen ise bejnaya yemek yedirme konusunda en az benim kadar inatçıydı. annesi nazlı hanıma "anneciğim, bejna aç, yemek yemiyor, hemen gidip onu doyurmam lazım" diye sabah kahvaltılarımıze eşlik ediyor  ve bejnaya yemek yedirmeye çalışıyordu. ah çocuklar, siz muhteşemsiniz...




bir de tekne gezimiz oldu ki, gezi boyunca kendime kızıp durdum, senin ne işin var, çocuklu kadın oldun artık, herşeye atlama diye... ama artık iş işten geçmişti ve teknedeydik. bejna teknede normalden daha hareketliydi, daha canlıydı. insan kalabalığı, deniz, minik köpecik ve saire ve saire.. ilgimizi doruğa çıkarmıştı. herkes onunla ilgilensin diye yapmadığı kalmadı. ben ise peşinde dinlenmeye-eğlenmeye gelmiş insanları daha fazla rahatsız etmesin diye ilgisini çekme kaygısı ile ordan oraya koşuşturup durdum. ingiliz bir hanımefendi de faruk ile benim bu çabama epey katkıda bulundu, yemek bile yedirdi.  bejna da bu ilgiden memnun sürekli bu hanımefendiye cilve yaptı.




anlatmam gereken bir diğer durum da bejna hanımın malına mülküne ne kadar düşkün olduğuna dair. patara plajına ikinci gidişimizde siyahi iki ailenin 10- 12, 16, 20 aylık bebekleri ile karşılaşıverdik. tabi hemencik koşar adım yanlarına vardık, çocuklar birbirlerini sevip oyuncaklar ile oynamaya başladılar. 16 aylık sevimli mi sevimli kıvır kıvır saçlı bir oğlan çocuğu bejnanın küreği ile oynamak istedi. ben de önemli değil oynasın deyip oradan ayrıldım ve kızımla kumlarda oynamaya başladık. bir süre sonra bejna ayağa kalkmak isteyip ellerimden tuttu ve bu sevimli çocuğa doğru koşmaya başladı. önce çocuğa güldü filan ardından elindeki mavi küreğimizi kaptığı gibi hızla uzaklaşmak istedi. bebecik arkamızdan ağlarken bejna hanım küreği kaptırmamanın sevinci ile koşturup durdu. ben mahcup, bejna mutlu tekrar oyunumuza döndük.




kalkan'da uzun bir süre kaldıysak da hem kalkan'ın zorlayıcı coğrafyası hem bejna bizi epey yordu ve biz bu yorgunlukla ankaraya dönmek istemedik. hal böyle olunca  gökavanın güzelliğine bıraktık kendimizi ve dinlendiğimize kani olana dek kaldık ve öylece döndük ankara'ya.

oldukca uzun bir yazı oldu galiba ama toparladım sayılır... hala günümüze gelemedik lakin çok yakında :)

19 Eylül 2011 Pazartesi

meybabaaa :)))

epey uzun zaman oldu. bu zamana neler sığdırmadık ki... doğumgünümüz, ilk tatilimiz, ilk deniz, ilk havuz, yürüme, ilk sözcükler, ilk dans, arkadaşlar, ilk tekne turu, anne sütüne veda ve daha neler neler....





nasıl anlatsak, nerden başlasak... bunların hepsi ayrı ayrı birer yazı konusu iken ben kızımın ilk sözcüklerinden sonuncusu olan meybaba ile başlamak istedim. dün sabah, dayımızın gönderdiği öğretici tırtıl ile oynarken bejna bir anda "meybaba" dedi ve beni tarifsiz  bir sevince boğdu. tırtılın en baştaki düğmesine basınca " merhaba" diye bir ses çıkıyor. düğmeye bastık, tırtıl merhaba deyip güldü, ardından da ben merhaba deyince bejna da "meybaba" deyiverdi. neyse ki bejna aynı sözcüğü 1-2 saat sonra anneannesine de söyleyince bunun tesadüfi bir durum olmadığı anlaşıldı.

uzun zamandır, anne, baba, imme, immemme, meme, mama, dede gibi sözcükleri sürekli tekrarlıyordu canikom. ama en çok baba diyor.... geçen gece misafirlerimize bejna'yı çekiştiriyordum, hep baba diyor, bi anne demedi filan derken bizimki hemencik beni yalancı çıkarırcasına üzerine bastıra bastıra "anne" deyip sırıtıverdi.




yazarken başka başka hareketleri geliyor aklıma onları da yazasım geliyor. geçtiğimiz cuma sabahı içli köfte yapan annemin dizinin dibinden ayrılmayan minnoş, köfte malzemelerine saldırıp avuç avuç yemeye çalıştı. temizlik yaparken de bana yardım etmek için kendi ıslak mendilini çıkarıp yerleri filan silmeye çalıştı. üzerini giydirdikten sonra pargüm şişesini alıp boynuna dayayarak sıkmaya çalılştı. gece arkadaşlarımız esra-ufuk çifti bizdeyken esranın yakında doğacak bebişine alınan patikleri elimizden kapıp ayakkabılığa koştu kuzucuk..

sanırım uzun süre geriden yazmaya devam edeceğim vakit buldukça. ammaa kızım hızla büyüyüp gelişirken nasıl yetişeceğimi de merak etmiyor değilim doğrusu ;))