Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Kasım 2012 Çarşamba

büyüdüm büyüdüm büyüdüm

reklam cıngılı gibi bir başlık oldu ama öyledir bazan hayat çok hızlı akar reklam cıngılı tadında.
bahçeler de dar gelir hızımıza..

biz de büyüdük büyüdük büyüdük işte. bugün ilk veli toplantımız gerçekleşecek. dün veli toplantısı yapılacağı söylendiğinde, ne oluyor, hani ben daha çocuktum yeşil çiçekli bahçemizde oyunlar oynuyordum deyiverdim. hakikaten ne kadar hızlı akmıştı zaman, ben ne vakit büyümüştüm de bez bebeklerimden vazgeçmiştim, okul ne vakit bitmişti de işler güçlere gark olmuştuk? peki ben ne vakit anne oluverdim???..... hayat işte bu anlarda bir muammaya dönüşüveriyor. güzelliği de burda belki, çok da sorgulamamak lazım, tadını çıkarmalı!



akşam kreşte babacığı beklerken biraz oyalanıyorduk ki müdire hanım bejna ile sohbete başladı. şekerleme verdi, bejnacık şekerlemesini yerken psikoloğumuz da geldi ve o da sohbete katıldı. o esnada sağolsun kuzuyu fotoğrafladı. sabah da o fotoğrafları mail kutumda görünce çok mutlu oldum. burdan kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum. 



dün sabah bejna'nın yaşattığı maceradan epey yorgun düşmüştüm. yolda yine bir bejna klasiği yaşandı ve midemiz bulandı. tabi bu bulantı dışavuruldu, "hor badto (mor palto)" beyazlara bürünüverdi bir anda. neyse apar topar onu kreşe bırakıp kuru temizlemecinin yolunu tuttum, derken işe geldim, işler güçler derken akşam oldu. neyse uzatmayayım, eve geldik yemek meselemizi hallettik ve herbirimiz bir kenara düşüverdik yorgunluktan. tabi bejna için yere uzanmış bir anne yorgun olamazdı, çok çok kızı ile oyun oynamak isteyebilirdi. isteğini kırmadım yerlerde yuvarlandık bir süre. oynumuz bitti ben de istemeye istemeye sofrayı kaldırmaya yeltendim. oooofff, daha bulaşık makinesi boşalacak da bunlar içine girecek de diye karalar bağlamış vaziyette mutfağa yöneldim. önce bari makineyi boşaltayım diye işe giriştim. aaaa bir de baktım ki caaanım kızım sofrayı toplamış bile... onca şeyi tek tek mutfağa taşıyıp tezgaha koyuvermiş... masa örtüsünü de unutmamış hatta, tortop edip kucağında getirdi verdi bana..ah, büyümüş de anneye yardım da eder olmuş... o anda hissettiklerimi kelimelerle ifade etmem çok güç. büyümüş genç kız olmuş halleri canlandı gözümün önünde bir anda.

sooonraaa maç başladı. bu kez de babasının yanına uzanmış, el kol hareketleriyle babasını taklit etmeye başladı. "hadi nen", "bu dop böyye oynanma", "hadi vu dopa" nidalarıyla bir süre maç izledik, ardından şekillerle oynayıp uykuya daldık...

15 Kasım 2012 Perşembe

bejna'nın büyümüş halleri

epeydir yazamadım ama ne olursa olsun bu blog burda bitmeeeezz, kuzucuk büyüyünce birlikte yazacağız hatta.

uzun bir ara verdik yine.. sonbaharla gelen iş yoğunluğu, çekirdek aile yoğunluğu vesaire vesaire derken yazamadım. aslında içimden de gelmedi sanırım. odamdayım, pencerenin yanıbaşında masam.. ankarada sonbahar.. üstelik odam belki de ankaranın en güzel manzaralarından birine sahip.. gökyüzü masmavi, etraf günlük güneşlik, ağaçlar sarı, pembe, kırmızılara bürünmüş.. ama gene de dünya kapkaranlık, insanların içleri, ruhları, bakışları kapkaranlık... bencillik bile değil insanları bu hale getiren, düpedüz cahillik.. hem de en kötü cinsinden, eğitilmiş cinsinden bu cahillik. gazete bile okumak, sosyalleşmek gelmiyor içimden. belki de bu yüzden yazamadım. ama gene de varolma savaşında bir yerlerde durmak lazım değil mi? güzel kızımın kendi gibi güzel bir dünyada yaşamaya hakkı var, öyle değil mi?

neyse girizgah uzun oldu biraz ama lazımdı :) biraz iç dökmeye hakkımız da olsun yani!!!

kuzum artık kreşine alıştı, hatta pazartesi sendromunu bile öğretmeni ve bakıcı ablalarına olan özlemi ile aşıyor. örneğin bu pazartesi, babası arabayı ısıtmak için erken inince; kuzucum "kaldık, biz kaldık, baba ditti" diye bir ağıt tutturdu. "idda ödetdeeeen" diyordu bir taraftan da.. artık ben de alıştım ilk zamanlarki kadar tedirgin değilim, orda da mutlu olduğunu bildiğimden. sabahları koşarak sarılıveriyor öğretmenine ya da teyzelerine.

eğer o gün teyzelerden birisi bejna'ya "hımmmm!!!" dediyse, akşamına bana ispiyonluyor ilgili kişiyi :) asansöre biner binmez eliyle teyzelerden birini işaret ederek "anneee, bu teyze bana gıddı" deyiveriyor, eliyle de işaret parmağını "hımmm" dercesine sallayarak. tabi ardından yemek yemediğini de söylüyor da teyzenin neden "hımmm" dediği anlaşılıyor... bejna'nın bu tavrı, orada neler yaşadığı, neler olup bittiği, mutlu olup olmadığına dair ipuçları veriyor bana ve bu anlamda içim rahat. çünkü bahsettiği kızmalar sadece uyarı niteliğinde olup, canını sıkacak bir durum yaşamadığı açık. ama nazlı ve gurulu bebeğim, uyarılmayı  ve kınanmayı yediremiyor kendisine. evde de eğer bir eşyaya zarar verme yahut kırma ya da buna benzer bir yaramazlık yapınca, bizim uyarmamıza bozuluyor ya da uyaracağız diye gardını alıveriyor. hatta yemek saati gelince babasına sokulup "anne gıddı" deyiveriyor, yemek yedirme sırasında yaşanacakları az çok tahmin ettiğinden olsa gerek :)

yemek meselesi çok canımı sıkıyor, bebekken bile daha iştahlıydı ve ben çok mutluydum. oysa şimdi gerçekten saçlarımı yoluyorum. sabah başlıyoruz pazarlığa :) bir de üstelik ne yemek istersin diye sorduğumda iştahlı iştahlı sayıyor: "meyniiir, eddet, baaal, dudurda..." yok yemiyor, illa "biddüdü yoot" istiyor ya da "guyu eddet (kuru ekmek)". [bu kuru ekmek lafı da babası bir keresinde "hiçbir şey yemedi, bak kuru ekmek kemiriyor" dediği bir seferden kalma.] mesela bisküvi yoğurt hazırlıyorum genellikle yese de bazan o da yenmiyor. ben de o gün yedirme azmiyle onun oyununa gelip istediklerini yapıyorum, sonuç tezgahın üstü bejna hanımın yemek kolleksiyonu ile doluveriyor. üstelik verdiğim lokmayı geri püskürttüğü yetmiyormuş gibi peçete ile ağzının içini de bir güzel temizliyor ve ağzını kitliyor.. zaten beni umutsuzluğa sevkeden de bu manzara oluyor. kreşte de yemek saati gelince huysuzlanıyormuş bir tek!!

annemi daha iyi anlıyorum, ben de yemek yemeyen bir çocuktum ama köfte patatese hayır demezdim. bejna onları da sevmiyor. tamam ben de iştahsızmışım ama  annemin ağzıma dişlerimin arasından zorla soktuğu lokmaları bir şekilde yutarmışım, salatalıklar ağzımda cacık olsa da, aradan bir saat geçse de yutarmışım. benim yavrum yutmuyor, artık annem bana yemek yedirirken nasıl dualar ettiyse?:)

bejnacık kreşte resim faaliyetlerine başlamıştı epeydir, sadece zaten alışık olduğu pastel boyalarla boyama yapıyordu, şimdi yırtma yapıştırma ve parmak boyasına da başlamış. dün bir kelebeği boyamış bal parmaklarıyla. hatta hoşuna gitmiş olmalı ki, akşam onu kreşten alırken gösterdi duvara asılan eserini....

kuzucuk yemeğini yemiştir, şimdi uyumaya çalışıyordur.. kokunu nasıl da özlemişim senin...