Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Ekim 2012 Çarşamba

sonbaharla gelenler....

merhaba diyerek başlayacağım. uzun zaman geçti evet. yazamadım. yoğunluk ve yoğunlukla gelen cansıkıntısı engel oldu. hem vakit olmadı hem istek. oysa bejnacık hala hergün bizleri şaşırtmaya devam ediyor.

anneanne gideli epey oldu ama tatil sürecinde durumu tam kavrayamamışız anlaşılan :)) işler-güçler başlayınca "ammmaaaaaaaanınnn" oluverdik bir anda.   babacığın da işleri hele adli yıl açılmadan bile yoğunlaşmıştı. kreş açılasıya kadar kuzucuk da benimle işyerine geldi. buradan iş arkadaşlarıma bana uyguladıkları pozitif ayrımcılıktan ötürü teşekkürlerimi iletmek isterim. bu süreçte bana çok destek oldular; bejna ile oynadılar, ona yemek yedirdiler, onu uyuttular, yeri geldi ben birazcık nefes alayım diye gezdirdiler. kimi arkadaşlar ise iş yükümü paylaştı, üstlerim durumu tebessümle karşıladı. kuzucuğum da bana ben çalışırken bana dokunmayarak yardımcı oldu :)))

derkeeeeeeeennn kreş de açılıverdi ve 1 ekim günü başlangıcımızı yaptık. ilk gün ben de orda kaldığımız süre içerisinde ortamını paylaştım. bejna ortamı çoook sevdi ve ilk andan itibaren yüzüme bile bakmadı. hatta başka bir çocuk beni bir yakınına benzetip yanımdan ayrılmayınca benim oğlum zannedildi bir süre. o vakitler de bejna hanım oyunların tadını çıkarmakla meşguldü. sonrasında sordum ona orda kimler olduğunu o da saydı bana: "beybi, argada, doduk, abba, abi, ödetden".  ["ödetden" öğretmen oluyor bu arada.] kendinden ebat olaraqk büyük çocuklara da "abi, abla" diyor.

-ödetdenin adı ne kuzucuk?
-eiddaaa (yani tam yazılamıyor buraya "e" ile "i" arası bir sesle "esra" diyor aslında.

ikinci gün de yine kreş programına göre yanında olacaktım, ancak bejna'nın mide bulantısının sonuçlarından nasibimi aldığım için ellerimi yıkamak için dışarı çıktım. bejna ağlamayınca, bu durumu olumlu bulan öğretmenleri, içeri girmememi dışarda beklememi söylediler. ertesi gün de onu bıraktım ve dışarda bekledim, yemeğini yerken izleme olanağım da oldu. yemeğini yedi filan, bu da iyiydi. fakat bejnanın kreşin ilk yan etkilerinden biri olan grip mikrobunu alması gerçekten çok kötü oldu. o hasta olunca insanın resmen içi parça parça oluyor. üstelik ilaçlarını almamaktaki inadı budurumu daha da perçinliyor. öyle ki ilacı dakikalarca ağzında bekletip tükürüyor, hatta elini boğazına sokup kusuyor. bunlar da yetmiyor peçete ile ağzının içini temizliyor. geceleri çok ağlıyor, öyle ki susmamacasına. gerçekten insanın tüm enerjisi tükeniyor böylesi durumlarda.

bejnacık hastalanınca kreşteki yarım günlük alıştırma süreci de baştan alınacaktı. ama pazartesi saat 3'te toplantım olunca, öğretmeninden rica ettim, tam güne geçilmesini. aslında ben de kreşin yaklaşımını doğru buluyordum ve onların kademeli geçişe ilişkin programlarını bozmak istemiyordum ama hem mecburiyet hem de bejna'ya olan güvenim bu ricayı meşru laştırdı. zaten kuzucuk işyerinde de benim olmadığım ortamlarda rahatlıkla duruyordu. üstelik sosyal de bir çocuk. neden olmasın dedik ve oldu :)

bejna her sabah mutlulukla kreşine gidiyor, argadaslarını özlüyor. gerçi dün bir bugün iki... bir süre sonra mızmızlanmalar başlayabilir, ben hazırlıklıyım.

tabi şunu da ekleyeyim, kolay bir süreç değil.... daha minnacık kuzum ve hergün onu oraya bırakıyorum. bir parçamı. evet, kreşten, öğretmeni ve ortamından yana kaygım yok ama üzülmemek konusunda kendimi ikna edemiyorum. bir taraftan benden bağımsız olması geleceği ve kişiliği adına önemli bir adım. ama öte yandan ana yüreği dedikleri şey..........

yazı biraz iç karartıcı oldu galiba.... geçecek bunlar geçecek diyelim...