Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Mart 2018 Cuma

gelen bahar mı yoksa düş mü




malumunuz bu sene kış gelmedi... elbet kış pek sevilmez, soğuktur, zordur, kasvetlidir vesaire vesaire... ama portakallı ıhlamur kokusu, kestane, sıcak çikolata, evde film izlemece ve tabi ki kar, kar, kar... camdan yağan karı seyretmek, ertesi gün okullar işyerleri tatil olur mu diye düşlemek kötü mü? bir anlık usumuza düşen umutlar.. küçükken az mı sevinirdik kardan okul tatil olunca. bahçeye koşup kartopu, kardanadam... ve ben en çok çocuklar için, çocuklar bu mutluluğu yaşasın diye bekledim kışı. gelmedi bu yıl. gelir elbet, seneye...


pek çok umudu aylara, senelere devrettiğimiz gibi bunu da devredelim ve bahar düşünü yaşayalım artık. ağaçların çiçek açtığı, kırkikindilerin içimizi yıkadığı, bahar yorgunluğu denen o tatlı yorgunlukla beraber içimizi kıpır kıpır eden yeniden doğuşu... küçükken her bahar pek üzülür, o senenin bittiğine gamlanırdım. bir süre sonra okullar kapanacak ve biz biraz daha büyümüş olacağız diye garip bir hüzne kapılırdım. şimdi ise hüzne zaman kalmadı. yaş aldıkça yılların ne kadar hızlı aktığına şahit olup kalan ömrü an be an dolu dolu yaşama telaşesi var artık gündemde. ve yeşeren bahçede minik zeyno'nun emeklemeleri, çiçek toplamaları, bejna'nın bisikletiyle attığı turlar... artık kış uykusundan kalkıp sokağa akma zamanı geliyor. işten çıkıp eve geldiğimde kapıda iki afacan hadi parka diye gözlerime bakar yine. alıp onları parka dalarız ya da yemekten hemen sonra gideriz parka ve oyunlar oynarız. hayat bir döngü işte. küçükken kendi oyununu kurup oynuyorsun büyüyünce çocukların oyunlarına dahil oluyorsun. saklambaç, körebe, yakan top gelip gene seni buluyor ey artık büyüdüğünü zanneden anne, baba!

ankara'nın giderek azalsa da ağaçlı yollarında yürümek, koyu gölgesinde düşlere dalmak hayat telaşesini biraz daha katlanılır kılıyordu. klişe olacak ama o tatlı zevk de giderek azalıyor değişen kent silüetinde. olsun, bir yeşillik bulup altında demlenmek lazım. hayaller kurmak lazım gene, gene ve gene... olsa da olur olmasa da önemli olan hayali yaşatmak değil mi? şarkılar, şiirler yalan mı söylüyor; vardır bir bildikleri. yeni yeni konuşmaya başlayan zeyno ile hayalleri yeniden örmek lazım bejna'nın düşleriyle. gelincik, papatya toplamak lazım. lazım da lazım...

e, hadi o zaman bahar düşüne düşelim...

28 Mart 2018 Çarşamba

ilk sözcükler

daha önce bir başlık açmıştım ama uzun zamandır yazamadığım için yeni bir başlıkta yeni kelimeleri yazmak istedim; ikiye 16 kala...

evet ya, çook az kaldı 2 yaşına. ama neler sığdırmadı ki hayatına... yaramazlıklar, kendi başının çaresine bakmalar, ayakkabı ve teklik koleksiyonları.... neyse önce kelimeleri yazayım ben...

ayakk
bebekk
etekk
baak
bacak
ciçek
ciyek - çilek
ege
beyba - bejna
albici - elbise
nene
hüyya, hüyyam - hülya, hülyam
bardakk
kure
te - terlik
mami
sezi
baduuum - pantalon
guyakk - kulak
gö - göz
dört
bi - bir
düt - süt
du -su
biyah-siyah
biyad-beyaz
goye- kolye
bebek guye - bebek kurabiyesi
(bazan meyvesuyu, süt, su artık içeceği ne varsa hepsine birden bardakk)
aboggaa - ayakkabı
beybi dark dudduu (baby shark duddudu adlı pek sevdiğimiz şarkı)

elbette daha çok kelimesi var ve kendince pek konuşkan... hep o konuşunca bunu unutmayayım diyoruz ama herseferinde anında not etmeyince böyle kalıyorum işte.. e, ne diyelim şimdilik hayatını kolaylaştıran sözcükler bunlar...

pek şeker dünyanın en tatlı duygusu o! başına buyruk, her istediğini kendi yapmak istiyor. yemeğini kendi yiyecek, saçını kendi tarayacak, bezini kendi değiştirecek illa... hatta çoğu kez bir başına uyumak istiyor. yalnız bu aralar gece uyurken pek zorlanıyor nedense... ve hep abogga ile uyumak istiyor. ne zaman çıkarmaya yeltensem uyanıp dakikalarca ağlıyor. yemek saatleri bazan sofrayı savaş alanına çeviriyor. çünkü bir yandan yemek yerken diğer yandan deney yapıyor :) içi sıvı dolu bir bardağın içine diğer gıda maddelerini atıyor, izliyor... meyve suyu, süt, ıhlamur ya da su dolu bir bardağın içinde pilav, makarna, salata, bezelye, ekmek, peçete birikiyor... sonra bu muhteşem karışımı yere ya da masaya dökmek en büyük zevkiii. zaten deneylerde sınır tanımıyor arkadaş, bir tabağın ya da bardağın yere atıldığında başına ne geleceğini deneyimlemek istiyor çocuk.. ya da sirtaki seviyor. hele ki baharat dolu bir kavanozun yere düşmesi ayrı bir zevk sanırım onun için.. ya da ne bileyim yerçekimini çek ediyor... zira herşey kalemler, kağıtlar, fındıklar, üzümler bi anda yerlere atılıveriliyor. kendisine kızıldığında ise hiiiiç üstüne alınmadan gülü gülüveriyor... karşılık alıncaya kadar gülüp şirinlik yapıyor...

yazdıkça yazdım fakat okumaya ürktüm birden... yok yok o kadar da abartı değil diyelim geçelim... bu şirinlikleri de unutmayalım madem :))

12 Şubat 2018 Pazartesi

bal zeyno

zeynom artık bi çocuk... hem de şeker mi şeker bir çocuk oldu... öyle tatlı iletişim başladı ki aramızda tadından yenmez, asla unutulmaz zamanlarımız başladı... gece uyumadan önce aydede diye aya yıldızlara bakıyoruz. aydede çocuklar uyusun diyor deyince de bir "hiii" çekip hemen omzuma yapışıyor, uyuma rutinine başlıyor... babaaaa deddeeeee diye ali babanın çiftliğine beni yönlendiriyor. susayınca bardaaa diyor yani bardak :)) terlik pantif ne bulsa kendi ayağına ve bize "diyyy" diye zorla giydiriyor. kendince bir düzeni var eli bulaşıksa asla hiçbir yere dokunmadan yıkatıyor, saçını elinin tersiyle düzeltiyor. sesli harfleri ablasıyla sayması ise şahane: a, e, ı, i, o, ö.... hele dün bejna ile dışarı çıkmak üzere hazırlanırken bejna'nın hırkayı çıkartmak için verdiği çaba görülmeye değerdi. ondan çıkarıp kendisi giyecekmiş efendim o da atda'ya gidecekmiş çünkü. gözü bejna'nın kıyafetlerde ki büyüyünce düşünemiyorum bu meseleyi.. adın ne diyoruz; bey-doooo diye bağırıyor. artı çok afacan.... herşeyin üzerine basıp yükselmeler yükseklerde denge çalışmaları yüksek doz adrenalin ile kendisini izliyoruz. bazan de şirin şirin bi sesleniyor: anneannemmm, abbamm, babammm, annemmm diye içimiz eriyor. kuka çikolata, kure kurabiye hanfendinin ıbır cıbırları... ilerde bu hallerini görünce fotoğraflarda ne düşünecek acaba? bejna'nın key boardı alıp kendi kendine mırıldana mırıldana çalması, resimler çizip o şekilleri bize göstermesi yok mu bir de... bişiler karalıyor sonra bana gösterip aaçç (ağaç) çizmiş, aya (ayak) çizmiş, çice (çiçek), dak (ördek) çizmiş oluyor meselaaa.. sanata ilgiliyiz yani bi şekilde :)

zaman dar anlatacak şey çok velhasıl :)

başka zaman devam etmek üzere....

23 Ocak 2018 Salı

ali babanın bir çiftliği var

gene başa sardık... ali babanın çiftliği şarkısı ile neşelenip kuduruyoruz valla... zeyno söylüyor; cici baba mööö mööö mööö diye :))) şarkı dinlemeye bayılıyor. ablasının keyboardı, babasının sazı gelip gidip tıngırdatmadan duramıyor. dans ediyor, parmak uçlarında yürüyor. evde abladan kalma çiçekli papuçlarla geziyor. cicili bicili kıyafetlere bayılıyor; onları giymek istiyor. süt içmeyi seviyor ve elbette kure! kure yani kurabiye... cici bebe şekli verip yaptığım kureler onun abır cıbırları oldu neyse ki.. yoksa çikolata cips görse affetmeyecek de. göremiyor neyse ki.. fındık, kuru üzüm, elma kurusu da favorisi.

kelimeler de artıyor tabi; dört, bee... biz sayıyoruz, bir-iki-üç... o hemen yapıştırıyor; dört! vaaaay be, neeeey de eğlence amaçlı kullandığı kelimeler... sezinimiz var bizim tatlı mı tatlı; ona diyor seziiii sezi :) velhasıl biz ne desek o da dili döndüğünce tekrar ediyor bizim de içimiz eriyor. bir de pek yaramaz. adrenalin onun tutkusu... duvar ünitesine tırmanmalar, sandalye tepesine çıkmalar, oyuncak kutusunun kapağını dayayıp kaydırak yapmalar, çekmeceye oturmalar... yüreğimiz ağzımızda izliyoruz onu. akşam uyku saati gelince beni çekiştiriyor banyoya, pamuğu gösteriyor önce gül suyu ile yüzümüzü siliyoruz sonra "dij" diyor dişimizi fırçalıyoruz... sayesinde ben de makyajı temizleyip erkenden dişimi fırçalamış oluyorum :) amma velakin uyku saati uzuyor da uzuyor güçlükle bir saat, bir buçuk saat ayakta bed sesimle söylediğim şarkılar eşliğinde sallaya sallaya uyutuyorum. eskiden daha erken uyuyordu şimdilerde ne olduysa oldu güçlükle uyuyor. bejna'nın arkadaşlarını kendi arkadaşları gibi benimsedi; onlarla neşe içinde bir oynaması var görülmeye değer doğrusu. bir de illa kendi yemeğini kendisi yemek istiyor; elinde kaşığı çatalı bizim yedirmemize asla izin vermiyor döke saça da olsa kendi işini kendi görmeyi seviyor. hele sabah ya da akşam yemeği öncesi sofra kurulur kurulmaz 2 kız kardeş yan yana oturup ellerinde çatal-kaşık yemeğin tabaklara konulmasını beklemeleri ya da bir pasta kesileceği zaman pastanın başında heyecanla beklemeleri görülmeye değer. bazen zeyno herkesten önce oturuyor sofraya tek tek herkesi çağırıyor: "babaaaaa mama; abbaaaa mama; anneanneeeee mama"....

dün bejna ile günceden bir parça okuyunca hemen zeyno'nun hallerini yazmak için kolları sıvadım. ama klavye başına geçince  çoğu şey akıldan uçuyor.

bejna'dan havadisler de şöyle; karnemizi aldık tatile girdik. piyano derslerine başladık. onun dışında ise tam bir kitap kurdu oldu. neredeyse kitap yetiştiremiyoruz. bir de günlük tutmaya başlamış; yazmayı seviyormuş :)

şimdilik bu kadar...