Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Şubat 2015 Perşembe

... bir yanımız bahar bahçe ...

beyaz istilacının gönüllü diyemesek de mutlu esiri olduk bugün yine... evvelsi geceden başlamıştı kar, dün pamuk şekerler gibi düşerken yüzümüze, bu sabah tipiyle uyandık... sokaklar sadece köpeklerindi... fırtına, kar... güzel kentimiz ankara'da! yolda kalmalar, eve gidememeler yaşanageldiğinden, okullar da hazır tatil edildiğinden evde olmak en iyisiydi... hem bejna ile pencereden karı izler, belki penceremize bir kardan bebek kondururduk... ki kondurduk :) 





her düş gerçekleşmese de gerçekleşebilenlerle, penceremize kondurduğumuz kardan bebek ile eğlenmek de güzel... bejna görünce çok mutlu oldu, isim annesi de o oldu: "kardanbebek" oysa ağzına burun bandından kondurduğum gaga ile minik bir ördeği daha çok andırıyordu
J

e madem evdeydik, bejna ile güzel bir kahvaltı yapalım dedik, muhteşem olmasa da bizi mutlu eden kahvaltımızın ardından e madem evdeyim, e madem akşama annem gelecek ona dolma yapayım diye işe giriştim... dolmayı yaparken sabahtan beri kar için kullandığım beyaz istilacı sözcüğü bu kez başka bir şekilde dikildi karşıma. alt tarafı bir dolma aslında... ama ne çok şey anlatıveriyor bilseniz... 'Yunanca'da "dolmadaki" (ντολμαδάκι), Gürcüce'de "t'olma" (ტოლმა), Ermenice'de "tolma" (տոլմա), Farsça'da "dolme" (دلمه), Arapça'da "dolme" (دولمة)...Yaprak dolması ise  Bulgarca'da "sarmi" (Сарми), Makedonca'da "sarma" (Сарма), Macarca'da "sârma" (szárma) ve Rumence'de "sarma"... hapsetmesek dolmayı  hegemonyaya, özgür bıraksak, lezzeti daha bir güzel olacak sanki... bir istilacı gibi "bu benim" demesek de afiyetle yesek belki sofralar o vakit halil ibrahim bereketinin ne olduğunu öğrenecek... 

neyse lafı çok uzattım farkındayım... üstelik bejnanın güncesinde dolmanın işi ne! ne yapalım klavyeyi de özgür bırakmak gerek diyip çok takılmayalım ayrıntılara... üstelik mantıdan sonra bejnanın en sevdiği yemek dolma! kızım canın ne istiyor dediğimde "biliyoyum zor olacak ama dolma canım istiyor" der çoğu kez... ya mantı ya dolma ister benden. bir de mercimek çorbası ile mercimekli erişte :) küçükken "eriş" derdi bu yemeğe :) 

artık büyüyor iyice, onun da anıları, küçükkenleri artıyor... hayalleri, düşleri çoğalıyor... alışkanlıkları değişiyor, ilgi alanları, istekleri, öfkeleri... klavyeyi özgür bırakmak dedim ya, ya da dolmayı hegemonyadan kurtarmak :) keşke hayatın gerçek denklemleri de böyle olsa... keşke hem ruhlarımızı hem de ruhlarımızı üflediğimiz yavrularımızı özgür bırakabilsek... hayatın kuralları ile hem kendimiz hem de onları boğmasak. bunda ne var ki, diyebilirsiniz. belki haklısınız da... belki bu tamamen benim yeteneksizliğim. ama dünya giderek küçülürken, herşey aynılaşırken bir taraftdan da çok sert denklemler gelişirken dünyanın kurallarına toslamıyor muyuz? örneğin, işyerlerimizde çoğu kez kıyafetlerimize bile sağlayamadığımız özgürlüğü, ya da metroda bejna ile fülüt çalıp şarkı söyleme isteğimizi nasıl bastırdığımızı, sormak isterim... hal böyle iken ben nasıl mutlu ve özgür bir bejna yetiştireceğim? 

sorular sorular sorular... bunlar hala benim sorularım. yani bejna'nın 30 yıl önce üretilen eski model bir ürünün soruları... kim bilir 2010 model bejna'nın sorular nasıl olacak?

bir kaç gündür bölümler halinde küçük prensi okuyoruz... işte sen bejna, boğa yılanının fili yuttuğu resmi bizler gibi şapka olarak değil, bizzat boğa yılanının yuttuğu fil olarak gören berrak zihinsin, insanları sonsuz mutlulukla kucaklayacak geniş yüreksin... yaşının hakkını ver ve zihnin dört bucuk yaşının özgürlüğü ile kalsın... hep bu yaşının sana lütfu olan sınırsızlıkla düşünmeye, kurgulamaya devam etsin zihnin... gözlerini kapa ve hayal kurmaya devam et hep şimdiki gibi... ve hayallerini yansıt tıpkı şu yaptığın tasarım gibi…






bir dostun da hatırlattığı gibi sen bizim bahar bahçe yanımızsın... dudağımızdaki gülücük, gözbebeğimizdeki parıltı, yüreğimizdeki heyecan, elimizdeki sıcaklık, zihnimizdeki umut, babanın sazının en güzel ezgisi, aynamıza yansıyan güzelliksin... yine o dostun dediği gibi ancak sen varken katlanılır oluyor dünyanın yangını, büyük ızdırabı... sen varken çocuk oluyor yüreğimiz, sen varken ısınıyor içimiz... sen bizim en güzel mucizemizsin..