Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Mayıs 2017 Salı

unutulmaz

Unutulmaz unutulmaz 
Yaşadığımız unutulmaz :) 




evet arabandan dışarı çıkmak için gösterdiğin çaba unutulmaz...
minik incilerini göstere göstere gülümsemen...
bejna'nın komikliklerine attığın kahkahalar...
sıkıldığın zaman attığın çığlıklar...
yerçekimine ilişkin sonu gelmez araştırmaların...
tarağı eline alıp saçını başını taraman...
diş fırçanı alıp dişlerini temizlemen...
açıkta bir cep telefonu görür görmez alıp kulağına götürmen ve "aoooo" demen :)
ve artık yürüyorsun ya; bu sevinç içinde gülerek iki ellerin havada evin içinde habire koşturman...
bejna'nın kalemlerine olan düşkünlüğün ve kalemle etrafı boyamaya başlamış olman...
esen rüzgarda nefesini tutman ve bana sokulman...
gece sana söylediğim şarkılara eşlik etmen...
yatağında uyanınca oturup  beni beklemen...
dışarda insanlarla göz teması kurup kendince sosyalleşmen...
o şirin gülüşün...
baba diye kucağına daha doğrusu eğlenceye koşman...
abaa aba diye bejna'yı odalarda araman...
ara sıra çorabını çıkarttırıp ayaklarını izlemen ve ardından tekrar çorapları ayağına geçirmeye çalışman...
yemekten sonra ellerin kirlenince yıkatıncaya kadar havada tutman...
banyoda ellerin-yüzün yıkanırken aşırı mutlu olman...
tatlı asabiyetin :) istediğin olunca hınzırca gülmen...
anneannenin yanına gidip onun şefkatinden içmen...
otları, çöpleri ağzına sokman...
daha ne sayayım!
her anın, bakışın, anlamın, arasıra büzülen minicik dudakların...
dokunduğun yeri iyileştiren şefkatin...
iyi ki varsın be zeyno! 
aynı şeyleri bejna da söylüyor hep.... nasıl yüce bir sahiplenişle sarıyor seni bi bilsen...
iyi ki varsın be bejna! unutulmaz hiçbir anınız... bejna'nın bir yaş halleri zaten blogda ve hep aklımda.. istedim ki zeyno'mun da anlarını kalemim erdiğince yazayım. söz uçar yazı kalır...ben kaçar...


8 Mayıs 2017 Pazartesi

hayat gezince güzel

geçtiğimiz hafta azıcık güneş ışığının içimizi ısıtmasını fırsat bilerek rotamızı karadenize çevirdik. geçen yıl ilk kez 19 mayısı fırsat bilip gittiğimiz çakraz'daydık yine. zira amasra kaldıramayacağı bir insan kalabalığına hapsolmuştu artık. araç bile giremeyecek derecede kalabalık vardı geçen yıl ve biz de ışık altın oteli üs yapıp günümüzü çakraz'da geçirmiştik. sonraki gidişimizde ise doğrudan çakraz'da kalmayı uygun görmüştük. bu öngörü ile bu yıl amasra'yı hiç görmeksizin çakraz'da çok güzel 2 gün geçirdik. gerçi çakraz bile yoğun bir kalabalık içindeydi. ama olsundu.. ankara esintili güzel sohbetler, güzel tesadüfler, şömine başında kahkahalar, lezzetli balıklar, şen kahkahalar... daha ne olsun; öyle değil mi ;)



işte bir heyecan içinde yola çıktık ama zeyno artık dur durak bilmeyen bir afacana dönüştüğü için uyuyana dek epey zorlandık. velhasıl sohbetti, müzikti derken çakraz motel'e ulaştık. hemen arabayı park edip eşyaları odaya koyar koymaz sahile indik. denize girmek mümkün değildi, zira inanılmaz soğuk (muş) su... fakat biraz güneş çok iyi geldi... bejna da kumda dilediğince oynadı. zeyno ise burada da yerinde durmadı. kumda emekledi, yuvarlandı, oynadı ve hatta dayanamadı yedi :( ağzından kum taneciklerini çıkarmaya çalışmak çoook zor oldu...

havanın azcık serinlemesiyle kalın kıyafetleri giyip balık soframıza oturduk. yanıbaşımızdaki ufo en sevdiğimizdi.... fakat meşhur amasra salatası, hamsi, mezgit.... ufff parmakları da yedik... hele de ben, kalamarı sossuz balığı rakısız yemek durumundaydım... neyse ilerleyen saatlerde otelin diğer bir konuk grubu şömineyi yakınca annemin tek odak noktası da sıcaklığın yükseldiği lolakasyon oldu :) zeyno'yu bahane edip ufak ufak oraya yanaştı. sağolsun güzel gönüllü diğer konuklarla da bu vesile ile tanışmış olduk. bu kez hem şömine başında oturuyor hem de sohbet ediyorduk ne güzel... miniş köpekleri koko da eşlik ediyordu bu sohbete :) hey hat ben çalışmak zorundaydım ama :( otel personeli bilgisayarlarını kullanmama izin verince ve el ayak çekilince ben gerçek dünyaya dönmek zorunda kaldım. o sırada faruk ise tesadüf eseri karşılaştığı ankaralı dostlarıyla sohbet ediyordu... ardından seher hanım geldi yanımıza ve sohbete devam ettik.... sanırım şömine başında oturarak bol donmalı geceyi ertelemeye çalışıyorduk ama ne mümkün.... don-duk! sabah annem gece üzerine örttüklerini sayıyordu :)

ertesi sabah ise hava biraz daha kırılmıştı, bol bol bir aşağı bi yukarı zeyno'yu gezdirme seferleri yaptım. bejna dondurmasını yedi. derken bejna da bale'den tanıdığı bir arkadaşı ile tesadüfen karşılaşınca uzunca bir süre kendisini göremedik ama uzaktan çığlıklarını duyuyorduk. çığlıklara zeyno da katıldı ancak zeyno'nunkiler bizi yerimizden hoplattı!!

bu günün gecesi de yine şömineli, sohbetli, renkli oldu.. bu kez sigortalar attığı için odalardaki petekler çalışmazsa diye endişelendik durduk. endişe bizi bırakmadıkça şömineye odun üstüne odun attık derken mine hanım müjdeyi verdi: sigortalar tamir edilmişti. ve tabi ki bu kez çok ılık bir odada misss gibi bir uyku çektik...

herşeye rağmen, soğuk havaya rağmen bence en eğlenceli amasra seferlerimizden birine imza atmış olduk... dilerim yine aynı insan sıcaklığında geziler yaparız... herşeye rağmen, insan, sohbet, sıcaklık, tebessümler güzeldir ve dinç tutar insanı...

bejna ile felsefeye giriş-2109090898878788990090909000




bi gece gene uyumaya çalışıyoruz ben ve bejna...

bejna dedi ki:

"anne çoook korkuyorum, o yüzden uyuyamıyorum."

anne dedi ki:

"o zaman sarıl bana sıkıca bitanem."

bejna dedi ki:

"anne sarılamam, gene de korkuyorum."

anne dedi ki (gerçi bunun pek de önemi yok :)):

"neden? nasıl?"

bejna dedi ki:

"anne; ya sen, sen değilsen!"

anne bi'şey diyemedi, kaldı öylece :)))

3 Mayıs 2017 Çarşamba

bejna'nın eldivenleri

sabah sabah bejna beni pek güldürdü...

kısaca anlatayım hikayeyi: olay aslında geçtiğimiz cuma günü başladı. bejna'nın yanlışlıkla telefonumu düşürmesi üzerine cuma günü necatibey'de kırılan telefonumu tamire götürecektim. o gün okula gitmeyen bejna aslında benim değil, babasının işyerine gitmek istiyordu. ama ben de kızımla olmak istiyordum. o günü eğlenceli hale getirmeliydim. öğleyin meclisin harika tatlısı vişneli tayfır yedirdim, odaya çıktığımızda da istediği ojeleri sürdüm minnacık parmaklara... bejna çok mutluydu. fakat yine de necatibey'e değil büroya gitmek istiyordu. yine de ikna ettim. çocuğumun cam bir kavanoz içinde büyümesini istemiyorum zira. hayatı, kalabalığı görsün istiyorum. meclisten çıkınca dolmuşla güvenparka indik, oradan necatibey'e... telefonumu samsung servisinde yaptıramayınca balıkçıoğlu pasajına bile gittik :) telefon yapılıncaya kadar da izmir caddesi'nde gezindik ve bejna da yorgunluğuna rağmen pek eğlendi. her şey ona çok ilginç geliyordu :)




aradaki çakraz maceramızı başka bir yazının konusu olarak anlatacağımızı söyleyip direk konuya geliyorum. bu sabah bejna'yı uyandırır uyandırmaz gözünü açtı ve sindirella eldivenlerim nerede acaba dedi. hemen eldivenleri bulduk. sonra hazırlandık, ben eldivenleri çantasına koydum. okulda oyun oynayacağını arkadaşlarına şaka yapacağını zannediyordum. asansörde sordum, ne yapacaksın diye telaşlandı koydun mu çantama, yoksa eve gidip alalım mı diye.. merak etmemesini, çantasına koyduğumu söyledim. o zaman dedi ki, okulda takamam sen şimdi takar mısın? peki dedim ama bejna pek de oyun havasında değildi. neden eldivenle gitmek istiyorsun dediğimde ise "parmak kaldırdığım zaman öğretmenimin ojelerimi görmesini istemiyorum anne" dedi :) bak parmak kaldırınca görünüyor, hem de en ön sırada oturuyorum dedi. o vakit ben de özeleştirimi verip kızıma, öğretmeni birşey derse beni işaret etmesini söyledim. pasparlak prenses eldivenleriyle parmak kaldırmak da garip olabilirdi neticede :) bejna'nın bu fikir aklına yattı ve onu öylece okula gönderdim...

evet hatanın büyüğü benim... bejna'nın ise duruma kendince çözüm üretmesi hoşuma gitti doğrusu...