Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Haziran 2011 Çarşamba

amasra

sürekli oyun isteyen, uykuyu hiç sevmeyen, elinden gelse gece bile uyumayıp hoplayıp zıplamak isteyen bir bebeğiniz varsa günlüğü de geriden tutmak zorunda kalırsınız benim gibi..





bundan iki hafta önce kışın kasvetinden kurtulup biraz nefes almak üzere bir cumartesi sabahı amasra'ya doğru yol aldık. kaygılıydık, çünkü araba yolculuğunu sevmeyen bejna'nın sağo solu belli olmazdı. en son 4 aylıkken izmir taraflarına gittiğimizde bizi hiç üzmemişti ama o zamandan bu zamana da çok şey değişmişti. mesela bejna'nın algıları. gerçi algıları hep açık bir bebekti ama içinde bulunduğu ayın da etkileri büyük. zira en meraklı evremizdeyiz. neyse lafı çok uzattım, bejna bize rahat bir yolculuk yaşattı. eh biz de biraz rahatladık.

otelimize vardığımızda da keyfimize diyecek yoktu. konumu, doğası, odalarının ferhalığı ile grand kirazlar bundan sonra da ilk tercihimiz olacak. bu konuda amasra'da bize ev sahipliği eden dostlarımız ayfer hanım ve ercan beye de teşekkür etmeliyiz. otele yerleştikten sonra amasra'yı turlayıp bir yemek molası verdiğimizde de bejna uyumlu haliyle bize ümit vaadetmeye devam etti. yemek esnasında insanların bakışları yine üzerimizdeydi. aralarında konuşurken "arabadaki bebeğin gözleri çoook güzel" şeklinde cümleler duymak bizi mutlu etti. evet kızımın gözleri çook güzel ama bence onları güzel ve anlamlı kılan içten ve gülen bakışları. insanlara öyle güzel bakıyor ki, bu bakışlarıyla ışık saçıyor adeta etrafa. bu bakışlar bazen meraklı, bazen alaycı, bazen dikkatli ama her seferinde içten ve ışıklı..

ardından bir çay bahçesine gittik. orada otururken de bakışlarıyla kızım herkesleri bizim masaya davet etti. kızımla ilgilenmez görünen insanların bile konuşmalarında kızımdan söz ettiklerini duyuyorduk. eh bunlardan bir tanesi hem cocacığımın hem de benim gönlümü aldı. konuşma içeriği kızımın hangimize benzediğine dairdi. birisi bana benzetirken, diğer hayır hayır aynı babası diyordu. eh demek ki kızım aslında her ikimize de çok benziyordu.





bejna tabi kedilerin, kuşların, çocukların, topların, balonların peşinden koşa koşa mutluluğun zirvesine vardı. bu durum bize de rahat bir akşam geçireceğimiz konusunda işaret vermiş oldu. neticede çok yorulmuş olan bejna akşama uyuyacak biz de doğanın tadına varacaktık. akşam yemek vakti geldi, yemek yiyeceğimiz yere gittik filan derken... bejna başladı huysuzlanmaya. yine tüm ilgiyi kendisine çekti, herkese gülücükler dağıttı ama bundan payını alamayan tek ben oldum. olur olmaz yerde emmek istedi, üstümüzü kapamama müsade etmedi, ortamı yadırgayıp düzgün emmedi, ağladı derken güzelim akşam yemeğinden bir tad alamadık. ama gece 12'de muhakkak uyur dediğimiz için gece bir başka plan yapıldı. uyumuş olan kızımı anneanneye bırakıp bir iki saat kafa dinleyecektik. otele geldik ve bejna'yı uyutmaya çalıştık. uyudu ama birazcık bekleyip duruma bakmaya karar verdik. bir yarım saat sonra annemin odasına gittiğimde "anniiii, anniiii" diye bağıran kızımın sesini duydum. evet, bu planı da iptal ettik, odamıza döndük ve sabaha kadar uyumadık :( ortamın değişikliği bejna'nın tüm algılarını açmıştı. güzelim odamızın manzarasına bile bakamadım. sabah kendimize gelebilmek için kendimizi kahvaltıya verdik. bejna ise aynı enerji ve keyifle güne devam etti. kahvaltı esnasında da göz teması kurduğu herkesi masamıza davet etti. biz de birazcık kendimize gelip safranboluya doğru yol aldık.

safranbolu'da da bejna aynı enerji ve neşeyle etrafa gülücükler saçmaya devam etti. öyle ki, insanlar dayanamayıp bejna'nın fotoğraflarını çekmeye başladılar:)) fotoğraf makinesini gören bejna'da çeşit çeşit pozlar vedi elbet.





ankara'nın aksine amasra'da da safranbolu'da da hava güzeldi. bu da bizim tek tesellimiz oldu. ama bundan sonra bejna ile yapacağımız gezi, tatil vesaire konusunda bir karamsarlığa kapıldık. bakalım bundan sonra neler yapacak?
bekleyelim, görelim :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder