Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Ekim 2011 Perşembe

sonbahar






sonbaharmış ...

gökyüzü apaçıkmış ...

sanıldığının aksine mevsim hüzün değil, sarı-kırmızı bazan pembe yapraklarmış.

hem de sonbahar en çok ankaraya yaraşırmış.

madem öyleymiş, bir fincan kahve eşliğinde camdan dışarıyı seyretmeli
yahut
serin esen rüzgarın verdiği ürpertiyi koynumuza alıp kuruyan yapraklar üzerinde alabildiğine yürümeliymiş...
yahut loş bir pubda dışarıyı seyretmek şartıyla bir bardak buz gibi bira içip geçen yazı gelecek karı düşlemeliymiş...

bir de hızla büyüyen bejna'yı ilerleyen yılların sonbaharlarında hayal etmeliymiş. ne bileyim okul önlüğüyle okuldan gelirken ya da yazdan kalma bir günde bir parkta sararmış yaprak toplarken, ille de gülümserken...

zaman hızla akıp geçiyor, daha geçen sonbahar miniminicik kucaktan kucağa gezerken şimdi elleri havada etrafın tozunu attırıyor. işbilir edasıyla kah yerleri temizliyor kah masayı siliyor kah masa örütüsünü kafasına alıp süs yapıyor. her anı bambaşka güzel olan kuzucuğum en çok da kollarımda uyurken beni tamamlıyor. minik kalp atışları, mis gibi kokan nefesi, nefes alıp verişi, bana sarılışı, beni öpüşü.... yazarken bile ne çok özlüyorum...




neşeli bejna, sinirli bejna, obur bejna, iştahsız bejna, ağzındaki muzları halıya süren bejna, yedirdiğim makarnaları ağzından çıkarıp karoların üzerine dizen bejna, kalemle duvarları renklendiren bejna (oldukça renkli olan eğlenceli mutfak duvarını bile !), uyumayan bejna, banyodan kaçan bejna... ah bejna... nasıl anlatacağım seni bilemiyorum. ne yazsam bu duvara boş kalıyor sanki. yazıya sığındık da geldik buraya amaaa  babanı haklı mı çıkaracağız yoksa. kelimeler yetmeyecek mi sana.....

ne dersin kuzucuk, sonbahar mı yoksa?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder